
(1) Kemikli ince parmakları, birkaç tel saçı kulaklarının arkasına öteledi. Pek çok rengin kirlettiği makyaj çantasından sürmesini seçti, çıkarttı. Kalemi, göz kapakları üzerinde usulca gezdirirken; güzel sözcüklerle yaratılan süslü cümlelerin hakikatteki aykırılığıyla karşılaşmanın ne kadar çirkin olduğunu fark etti.
***
(2) Garip bir huzur içinde yataklarına çekildiklerinde anne ve babasına dua ettiği o günü anımsadı. Memleket Berberi’nde çırak olarak işe başlamış, akşama kadar çalışmış, elinden bir an bırakmaksızın ilk yevmiyesiyle eve gelmiş ve tüm parasını babasına takdim etmişti. Babası ise “Oğlumuz büyüdü hatun, erişti maşallah.” deyip ona gururla bakmıştı. Bu hatıraya gülümsedi.
Koltukta uyuyakalan annesini yanağından öptü, uyandırdı.
***
(3) Ahşap merdiveni, vişne ağacının dalları arasına yerleştirdi ve her adımına dikkat ederek son basamağa kadar çıktı. Büyük bir özenle başlayıp teker teker topladığı vişneleri artık dallarıyla beraber koparmaya başladığı esnada, koca kanatlarıyla o beyaz leyleği gördü. Onu, güneşe değip de bedeni yanana değin takip edebildi. Sonra yüzünü buruşturdu, gözlerini kıstı ve nihayet tamamen kapamak zorunda kaldı. Yaşaran gözlerini, bileklerine kadar kıpkırmızı, vişne kokan elleri ile temizledi. Merdivenlerden indi, ağacın geniş gölgesine uzandı. Kadınlar, kazanlarda vişne reçellerini kaynatırken güneşin battığını ve o leyleğin, minaresinin ışıklarını yakıp perdelerini çektiğini hayal etti.