Konuşurum böyle meselenin sükûtuna!
Desem, kim cesaret edebilir bıçkılarla zor açılan vicdanımı kapatmaya?
Karadelik gel benim dertlerimi yut
yahut sen ey rüzgarı ordularına katan kasırga!
Girdabında öğüterek ve öğüterek
ve öğüterek dök kazançların kazanına
Kaldırım taşlarını yerlerinden söküp hür kulübeler yapsam,
insanlıklarını yüreklerinden söküp de zift dolu gökdelen dikicileri takmadan
İnan hiçbir mücevher, ezilerek dağlanmış kayalar kadar değerli değil gözümde
Hiçbir şahlanış destanlaşmaz düşmenin ardından değilse
Ak pak duygular istesem de kandıramam kendimi,
her ıskaladığımda doğruyu, kendim dürüsttür kendime
Ben; hatalardan sıyrılıp gelen, zan damlalarımı ömrüme akıtan
Akıtan ve arıtan, akıtan ve arıtan ben
Pişmanlık huzuruyla kaynamaktayım altımda sürur odunları
Aklanmış kir ve pastır benim vicdanım
Harlanır, harlanır ve harlanıp
İçimdeki ah’lara af’lar döker paklanırım
Paklanırım da şımarır hülyâlı nefsim
Utanmazca boy gösterir riyakârlar podyumunda
Ne kanı bozuk bir döngü, ne bu hadsiz savunma!
Dert kamburum, ömür yüküm, hazinem
İnme sen omuzlarımdan bütün gün
İnme ki kibirden dikilmiş gövdem eğilsin
Toprak nasıl da dost bana dizlerim bilsin!
Çok güzel, Allah razı olsun. Yüreğinize sağlık.