Rüyalarıma gömmüşüm seni, orada hâlâ dirisin
Sisli masalların berrak sularında yüzer gibisin
Gelincikler konuşur seninle, zarif ellerinde okşanır…
Huzamî

Rüyalarıma gömmüşüm seni, orada hâlâ dirisin
Sisli masalların berrak sularında yüzer gibisin
Gelincikler konuşur seninle, zarif ellerinde okşanır…
Ah derin düşüncelerden kaçan şu asır!
Yakıyor Bilâl’leri, sırtlarında hasır
Kıtlık ki evrenselmiş yalnız midede değil
Kandırılmış zihinlerde çalıyor bin türlü zil
Silkin mazeretlerinden, yürütmez seni bu ağırlık
Büyütmez hayat sandığın şu sanrılar yumağı
Keyifler neyi isterse o dinlendi
İnsanların yüzlerine bakmak,
Hikâyelerini öğrenmek anlamsızlaştı
Anlamsızlaşan bakışlar anlamsız ekranlara kayarken
Asıl değerini yitirdi yirmi birinci asrın insanı…
“Kar bir türlü yağmadı bu sene.” dedi, yeni bir seneden mahrum olduğundan habersiz. Pencereden sızan kış güneşinin aydınlattığı güzel çehresi düşünceliydi, çimen gözleri ise olabildiğince fersiz. Bir nisan günü doğmuştu, severdi güzel havaları, ah bir de yamaç eteklerini süsleyen kır papatyalarını… Bir aralık gününde, hiç de kışa benzemeyen bir kış gününde, yağmurlarla birlikte almıştı Allah emanetini.
Konuşurum böyle meselenin sükûtuna!
Desem, kim cesaret edebilir bıçkılarla zor açılan vicdanımı kapatmaya?
Karadelik gel benim dertlerimi yut
yahut sen ey rüzgarı ordularına katan kasırga!