Yoksullukla yaşamak mı daha zor, yoksunlukla yaşamak mı?
Ramazan ayının, bütün zerafeti ve bereketiyle gelmesinin ardından Müslümanlar ceplerini her ay olduğundan daha çok yoklarlar. Çünkü bu rahmet ayında ihlasla yapılan her işin mükâfatı mizana konulunca dünya kıstaslarıyla mukayese bile edilemez, diyor kutlu nebi. Bundan mütevellit hemen hemen hepimiz çevremizdeki yoksulların yaralarını sarmaya, kırık kanatlarının uzanamadığı yerlere kol olmaya gayret ederiz. Bu ne hoş, ne mübarek bir mücadeledir. Kardeşliğin nabzını, damarlarımızda dolaşan nefse rağmen, muhabbetle tutmak keyfine erenler bu lezzeti damaklarında hissetti bile.
Gel gelelim ki aciz olan insan, kardeşinin karnı doymadığında ne denli hüzne gark olsa da, yüreği doymadığında sağır kesilebiliyor.
İftara birkaç saatin kaldığı bir vakitte, mahallede devamlı tebessümle hâlleştiğimiz bir teyzeyle karşılaştım. Bu sefer selamlaşınca, esasen onun bir Suriyeli muhacir teyzemiz olduğunu fark ettim. Türkçe bilmiyordu, bu sebeple ona, onun dilinde hâl hatır sordum. Kullandığım üç beş Arapça kelimeyle sanki dünyaları ona vermişim gibi ellerini semaya kaldırdı ve gülümseyerek onunla Arapça konuşmamın mutluluğunu dile getirdi.
İki kelamlık aynı lisanda hatırlaşmanın bu denli sevincine şahit olduğumda bir kez daha anladım ki;
Vatanını zalime savunmakta biçare kalmanın yanı sıra bir başka diyarda yoksulluk içinde yaşam mücadelesi verirken, belli ki dört duvar içinde yapayalnız kalarak muhabbetten yoksunluğun mücadelesi de yüreklere oldukça ağır geliyordu.
Belki bütün yoksullukları giderecek gücümüz yoktur lakin yoksunlukları dindirmek iki kelime!