Gökyüzü Gibi Bir Şey Bu Çocukluk
Yazar: Muammer Şentürk
Uykunun nasıl sevimli bir döşek olduğunu sabahları telefonlarının alarmını sürekli erteleyenler iyi bilirler. Ancak ben onlardan değilim. Genelde uyuyakalırım ve kurduğum alarmı bile duymam. Şükür ki ev arkadaşım uykunun üzerimde uyguladığı büyüye karşı uzman sayılır. Adil, iri cüssesiyle odama seğirtip kapıyı tıkladıktan sonra, o tok ve kalın sesiyle “Koğuş kalk!” nidasını salgıladığında uykunun üzerime gerdiği ipeksi çarşaf, keskin bir bıçak vasıtasıyla yırtılırdı. Yataktan ani bir sıçramayla ürkerek kalkar, Adil’in çatık kaşlarına muhalif olan dudaklarındaki tebessümünün önünde, uyku mahmurluğuyla yalpalayarak geçiş yapardım. Benim bu halim onun dudaklarının kapılarını biraz daha aralar, dişlerinin uçlarını gösterecek kadar güler, fazlasına tamah etmezdi.
Adil’le, bu küçük ilçeye tapu memuru olarak atandığım ve kendime ev arkadaşı aradığım günlerde tanıştık. Kapalı olan telefonumu açtığımda ondan bir mesaj geldi: “Selamunaleyküm Asım Hocam, aradım ancak ulaşamadım. Ben matematik öğretmeni Adil. Numaranızı kaldığım pansiyonda çalışan hemşehriniz Neco’dan aldım. Turgut Ortakulu’nda görev yapıyorum. Ev arkadaşınız olmak için tüm yeteneklere sahibim. Her türlü çamaşır makinesini kullanır, yemek yapma, bulaşık yıkamakla alakalı tecrübelerimi sizinle paylaşabilirim. Düzenli bir maaşım, çayla ilgili meselelerde tavşankanı çizgilerim var. Hijyen konusundaki hassasiyetim vasatın üstündedir. Türkü dinler, göğe bakmaktan hoşlanır, atlara ve uzaklara hayranlık beslerim; şans verirseniz iyi bir ikili olacağımızı düşünüyorum.” Bu ilginç mesajı gönderip bana: “Hayat dolu insanım.” imajı veren bu elemana hemen kanım ısınmadı tabii. Üstüne üstlük gıcık biri olabileceği konusunda da bir ihtimal zihnimde oturma iznini çoktan almıştı bile. “Sizden elektrik alamadım, inşallah kendinize hayırlı bir ev arkadaşı bulursunuz.” diye cevap vermek istedim; ancak iletişim kurarken ciddi muhitlerde yürümeyi seven benim gibi birinin, böylesi cıvık yollara sapmasına gerek yoktu. Uygun bir lisanla reddetmek daha münasip olmaz mıydı? Olmazdı, olamazdı, çünkü o dönemdeki maddi parametrelerim gelecekle ilgili bana hiç iyi istatistikler sunmuyordu. Şahsi ekonomi tarihim, aldığım iktisat tedbirlerine uymamama konusunda başarılarla dolu olduğu için Adil’i ev arkadaşı olarak kabul etmek zorunda kaldım.
1.90 cm civarı boyu, iri yarı gövdesi, çatık durmaya meyilli kaşları, sahibinin spor yaptığını ima eden omuzları ve konuştuğunda kulaklarımın bütün kompartımanlarını dolduran sesiyle karşımda öğretmenden ziyade bir orta çağ şövalyesi duruyor gibiydi. Mesleğinde 3. yılındaydı ve kaldığı pansiyonun kapanacak olmasıyla o da kendisine ev arıyordu. İlk görüşmemiz sırasında evle ilgili kişisel kurallarımı ve kendisinden beklentilerimi söyledim; özellikle sabahları beni uyandırması konusunda güçlü bir ricada bulundum. O da en ağır uykuya sahip olanları bile uyandırma konusunda, gölgeleri kıskandıracak gizli güçleri olduğunu, askerlik yaptığı dönemden örnekler vererek anlattı. Aynı evde uzun ömürlü bir arkadaşlığımızın olacağına pek ihtimal vermediğim bir sürecin ilk adımını atmış olduk böylece. Bir kitapta: “Görünüş, ilk elde zan verir bilgi değil.” diye bir cümle okumuştum.Geçen zaman, beni değil kitapları haklı çıkardı. Şu anda Adil’le aynı evde 2. yılımızı tamamlamak üzereyiz. Onunla tartıştığımız, anlaşmazlığa düştüğümüz zamanlarımız elbette oldu; lakin bizi aynı çatı altında tutan şey,Adil’in birçok alanda olduğu gibi gönül alma bahsinde de bana ciddi bir fark atmış olmasıdır. Belki bu yüzden öğrencileriyle muhabbetini de sağlam tutuyor. İdeallerine sımsıkı bağlanarak mesleğine başlayan, verdiği eğitimle çocuklara yeni ufuklar açacağını düşünen, öğrencilerin hayatında büyük değişimler yaratacağına inanan öğretmenler vardır. Fakat bu teori bazıları için zamanla geçerliliğini yitirir ve meslek heyecanı sahadaki gerçeklerle yüzleştikçe sönmeye yüz tutar. Bana göre bir öğretmen sınıfında öncelikle merhametin güler yüzünü gösterecek ve içindeki sabır surlarına pamuktan taşlar ekleyebilecek maharete sahip olmalıdır. Sınıf ortamında şefkatin kaybedeceği bir cenk yoktur. Adil’le tanıştığımız ilk günden beri okuluna ders vermeye değil de “Çocukların kalbine çıkan merdiveni tırmanmaya gidiyorum.” diyerek evden ayrılması, bir köy okulundaki onlarca öğrenciyle arasında sıkı bir bağ oluşturması için güzel bir adımdı. Geçen akşam bana: “Öğrencilerimin sesleri, içimdeki kuşları havalandıran ıslığa benziyor.” demiş ve ertesi gün okulunda yaşadığı şu anıyı sosyal medyada paylaşmıştı:
“Okulun mescidinde öğle namazını kılmak için hazırlanırken, kapıdan bir çift gözün beni izlediğini gördüm. Okulun nöbetçisi arkamdan kapıya kadar gelmiş beni gözlüyordu. Hiç bozuntuya vermeden, sesli biçimde niyetimi almaya koyuldum: “Niyet ettim Allah rızası için, vitir namazının son farzını kılmaya”
Çocuk, şaşkınlıkla kafasını salladı: “Hocam ne yapıyorsunuz?!”
“Tüh ya yanlış oldu herhalde.” dedim ve bu sefer de “Teravih namazını kılmaya” diye niyet edince, bir itiraz daha durduğum safın önünde gelerek bana engel oldu: “Hocam olmaz.”
Ben: “Sabah namazının son sünneti” dedim, öğrencimden aldığım cevap aynıydı: “Hocam o da olmaz.”
En sonunda niyetimi bayram namazı olarak alınca gülerek bir olumsuz cevap daha verdi.
Sordum: “E oğlum! Biz hangi namazı kılacağız o zaman?”. Öğrencim: “Öğle namazı hocam” deyince, “Madem hangi namazı kılacağımızı biliyorsun, hadi abdest al gel de namazımızı birlikte kılalım.” dedim.
Selam verdikten sonra: “Sen dua ederken eline kuşlar konuyor mu?” diye sorunca “Evet hocam” dedi, “O zaman onlardan benim içime de birkaç tane yolla.” diyerek siparişte bulundum. Beni kırmadı: “Tamam hocam” dedi.
Öğrencim, göçmen kuşların büyük bir sürüsünü benim içime yönlendirmiş galiba. Bugün içimde kaç kuş var sayamıyorum, her an uçabilirim; sorumlusu RedBull değil, bilin istedim…”
Kendimi tutamadım ve paylaşımına yorum yaptım: “Senin böyle bir adam olduğunu bilseydim, buraya ilk geldiğimde tavanı açılan bir ev kiralardım; madem tavanı açılan bir evimiz yok o zaman yer çekimine saygın olsun bari…”
Yorum gönder