Vecihi Hürkuş: Yarım Kalmış Bir Hayalî Tarih Düşünce…
Yazar: Bahar Eşrefoğlu
Türkiye’nin ilk uçak tasarımcısı Vecihi Hürkuş (1896-1969), ilk yerli uçak üretimi teşebbüsünde bulunan kişi olarak tarih sayfalarına not düşüldü. 19 yaşındayken (1912) eniştesi Kurmay Albay Kemal Bey’in yanında Balkan Harbi’ne katılan Vecihi, 1914 yılında İstanbul-Kahire seferinde şehit düşen ilk hava şehitlerimizden tayyareci Fethi, Sadık ve Nuri Beylerin şehadetlerinden etkilenerek pilot olmaya karar verir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, Bağdat’ta kurulan tayyare istasyonunda makinist olarak görevlendirildi (1915). 1916 yılı Mayıs ayında İstanbul’a gelerek Yeşilköy Tayyare Mektebi’nde aldığı pilot eğitimi sonrasında Birinci Dünya Savaşı’na katılan Vecihi Hürkuş, Ruslara karşı hava harplerine katılmış, başarılı keşif ve bombardıman uçuşları yapmıştır. Bu harpte düşürdüğü Rus uçağı ile uçak düşüren ilk tayyareci olarak tarihe ismini düşmüştür. Ancak uçağın düşmesi sonucu yaralanan ve ele geçmemesi için uçağını yaktıktan sonra Ruslara da esir düşen Hürkuş, Nargin adasında bulunan Türk esir kampına getirilmiştir. Yılanlarıyla meşhur bu ada, Hazar Denizi’nin Azerbaycan tarafında, Bakü yakınlarındadır. Binlerce Türk, asker ve sivil, burada esir edilmiş ve birçoğu açlık, yılan ısırması ve işkenceye dayalı sebeplerden burada hayatını kaybetmiştir. Adaya bir kez giren, çıkmayı hayal bile edemez. Hürkuş bu adadan kurtuluşun tek çaresini bulur: yüzmek! Adada kalıp ölmektense, en kötü, kaçış yolunda ölecektir. Nihayetinde, Nargin adasından tahta bir çamaşır teknesine tutunarak ve yüzerek kaçmayı başarır ve Assan sınırından karaya çıkar. İran üzerinden, Süleymaniye’den yürüyerek Musul’a geçerek yurda döner, tekrar pilot olarak savaşmak üzere yerini alır (1918).
Kurtuluş Savaşı sırasında da görevine devam eden Vecihi Hürkuş, ilk yerli uçağı tasarlar ve 1923’te imal etmeyi başarır, askerî bir keşif uçağı tasarımıdır ‘‘Vecihi K-VI. Keşif Tayyaresi’’. Uçağa uçuş izni verecek kurum olmadığından heyecanla izinsiz bir denemede bulunur (1925). Bunun üzerine Hava Müfettişliği’nce 15 gün ev hapsi, yarı maaş kesintisi ve uçağa el konulması ile cezalandırılınca hayal kırıklığına uğrar, askerî havacılıktan ayrılarak hayatını ve birikimini uçak tasarımı ve yapımı çalışmalarına adar. Bu uçak, Hava Kuvvetleri’nin hangarlarında kalarak çürümeye terk edilmiş ve bir daha kullanılamamıştır.
1930’da ilk Türk sivil uçağını, kendisinin de ikinci uçağını tasarlar ve Kadıköy Fikirtepe’den basın ve halk önünde uçuşunu gerçekleştirir. Vecihi XIV adını verdiği bu uçakla önce Yeşilköy’e, ardından da Ankara’ya uçarak uçağının uçabilirlik sertifikasını (Seyrüsefer Sertifikası) almak üzere İktisat Vekâleti’ne başvuru yapmadan önce, uçağının rüşdünü ispat etmek ister. Bütün bu başarılarına rağmen, Hava Umumi Müfettişliği’nin 14.10.1930 tarihli yazısı ile uçağın teknik özelliklerini tespit edecek teçhizat bulunmadığından teknik muayenesine imkân görülmediği ve gereken vesikanın verilmediği cevabını alır. Hatta uçuş izni olmadığı için, uçağın tekerleklerinin otomobil lastiği benzeri şekillerde kullanılması gibi sebeplerle vilayet emriyle uçağa el konulmak istenir ancak Hava Kuvvetleri’nden Binbaşı Şefik Çakmak’ın gayretleriyle bu durumun önüne geçilir. Bunun üzerine uçağı parçalara ayırarak Çekoslovakya’ya götüren Hürkuş, Prag’da onuruna düzenlenen bir törenle birlikte uçağı için uçuş izni almayı başarır (23 Nisan 1931), üstelik kendisine başarılar dilenerek hiçbir ücret alınmaz. Parçalara ayırarak götürdüğü uçağına binerek hava yoluyla Çekoslovakya’dan Türkiye’ye dönüş yapar. Bu uçakla Türk Tayyare Cemiyeti (THY) adına bütün ülkeyi iki defa dolaşarak tanıtım yapan Hürkuş, yine beklenmedik bir durumla karşılaşır: Türk Tayyare Cemiyeti yönetimi 1931 yılı sonunda kendisine ödenen uçuş zammını kesip uçağın motor revizyon masraflarını karşılamaz ve makinistinin işine son verir.
Bunun üzerine kurumdan (THY) istifa eden Vecihi Hürkuş, İstanbul’a dönerek Kadıköy’de ülkemizin ilk Sivil Tayyare Mektebi’ni kurar (1932). Okul ile birlikte oluşturduğu hangar/bakım atölyesinde, Vecihi XIV uçağının benzerini imal etmeye başlar ve iki kişilik bir eğitim uçağı olan Vecihi XV uçağını imal eder. 1933 yılında Nuri Demirağ’ın finansesi ve desteğini kazanarak, Nuri Bey adını verdiği Vecihi K-XVI dört kişilik yolcu uçağını tasarlar. Aynı yıl içinde, daha önce tasarladığı ve Vecihi-X SK Su Kızağı adıyla patentini aldığı üstten pervaneli deniz botunu inşa edip denize indirmiş ve 1934’te Vecihi XVI’yı botların üzerine oturtarak Vecihi-XVID adıyla uçağını bir deniz uçağı haline getirmiştir.
Maalesef, yüzlerce saatlik uçuşunu başarıyla tamamlamasına ve Eskişehir’deki hava subay ve teknisyenlerince yapılan teknik muayeneleri başarıyla geçmesine rağmen bu uçaklara pek çok bürokratik engel çıkarılmıştır. Nihayetinde, Milli Müdafaa Vekâleti Hava Müsteşarlığı, Vecihi Hürkuş’un uçaklarına uçuş sertifikası verilemeyeceğini bildirdiği gibi, uçaklar uçuş sertifikası uygulamasının başlamasından önce üretildiğinden, meydan üzerinde 5 km uzaklaşmamak, hiçbir yolcu almamak, uçuşta meydana gelebilecek her türlü kaza ve kayıpların sorumluluğunu üzerine almak ve yalnızca iyi havalarda uçmak şartıyla uçuşa müsaade edildiğini beyan etti. Bu açık ‘‘uçuş izni’’ (!) sebebiyle Vecihi Bey, Tayyare Mektebi’ni kapatmak zorunda bırakılmış oldu (1934).
1935 yılında kendisinin havacılık tecrübelerinden faydalanılmak üzere Ankara’ya çağrılan Vecihi Hürkuş, Türkkuşu’nun kuruluşunda planör ve paraşüt faaliyetlerinin organize edilmesiyle vazifelendirildi. 1937’de Türk Hava Kurumu tarafından Almanya’da mühendislik eğitimine gönderilen Hürkuş, 1939’da yurda döndü. Fakat sivil havacılık otoritesi olan Nafıa Vekâleti’nce, iki yıl içerisinde mühendis olunmasının imkânsız olduğu söylenerek uçak mühendisi ruhsatı verilmedi. Diploması kabul edilmeyen Hürkuş, yargıya başvurdu. Yıllarca imal ettiği uçakların sertifikasyonunda önüne engel olarak çıkartılan uçak mühendisliği diplomasını almış olmasına rağmen kabul edilmemişti ki sonunda danıştay diploma denkliği verdiğinde yıl 1940’tı. Ancak elbette diğer başarıları gibi bu da cezasız kalmayacaktı: THY onu Van’a tayin etti (sürdü). Bunun üzerine Vecihi Hürkuş Türkkuşu’ndaki görevinden ayrıldı.
1954 yılında Türk Hava Yolları’nın elden çıkardığı uçakları onararak oluşturduğu filoyla, ilk Türk özel hava yolları şirketini, Hürkuş Hava Yolları Şirketi’ni kurmuştur. Fakat uçuşlarının gerekçe gösterilmeksizin iptal edilmesi ve uçaklarına yapılan sabotajlardan dolayı bu girişimi de başarısızlıkla sonuçlandı. Maddi açmazlara girdi. Üstelik kendi mülkü olan Yeşilköy’e 20 yıl içinde parası ödenme vaadiyle devlet tarafından el konuldu, sonuçta yine ödenmedi.
Yaptığı farklı uçak modelleri dâhil, ürettiği uçaklardan bazı fotoğraflar haricinde elimizde hiçbir numune kalmayan, üç istiklâl madalyalı kahraman gazi Hürkuş, hayatının son yıllarını büyük maddi sıkıntı içinde geçirmiştir. Maddi manevi bütün varlığını adadığı yerli uçak üretme ve ülkesini kalkındırma emeline ulaşamamış ancak öğrenci yetiştirmeyi başarmış olan Vecihi Hürkuş, Ankara’da anılarını yazdığı sırada geçirdiği beyin kanamasıyla 1969 yılında sevgili vatanına ve hayallerine veda ettiğinde, haciz koyulmuş maaşı dışında bir şey bıraktı:
Yarım kalmış bir hayal böylelikle gelecek nesillere miras kaldı… Tarih, düştüğü yerden kaldırılmayı bekler ve geçmişten yarım kalmış bir hayali tamamlamanız için elinize tutuşturuverir; kim tamamlayacak?
Kaynak ve tavsiye kitap: Vecihi Hürkuş, Bir Tayyarecinin Anıları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2000.
https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/havacilikta-ilklerin-adami-vecihi-hurkus/1205477
Yorum gönder