Geçmişten Geleceğe Ramazan Geleneklerimiz

Geçmişten Geleceğe Ramazan Geleneklerimiz

Ramazan ayı İslam toplumu için birlik, beraberlik ve kardeşliğin yoğun duygularla yaşatılması ve pekiştirilmesinde geçmişten günümüze önemli bir konuma sahiptir. Bu ayı sadece oruç ibadeti ile kısıtlamak haksızlık olacaktır. Zira İslam toplumu, Ramazan ayına ayrı bir önem atfetmiş ve hassasiyetle bu aya özel birtakım hazırlıklar yapmıştır; böylelikle Ramazan ayları İslam toplumu için hem dinî hem de kültürel açıdan zenginleştirilerek en verimli şekilde yaşanmaya özen gösterilmiştir.

Geçmişten günümüze varlığını sürdüren kültürel mirasın yanında hiç şüphesiz unutulmaya yüz tutmuş çok sayıda kültürel öge ve gelenekten bahsedilebilir. İslam toplumunda unutulan geleneklere en net örneklerden biri de Ramazan ayına özel geleneklerdir. Dönemin teknolojik gelişmeleri, küreselleşme, siyasi politikalar ve yaşam şartlarının değişimi gibi birçok sebep, bu tür geleneklerin unutulması ya da yok olmasına zemin hazırlamıştır. Burada önemli olan ise, unutulan ya da unutulmaya yüz tutmuş olan geleneğin bir şekilde günümüze ve de geleceğe aktarılmasıdır. Buna binaen unutulmaması gerektiğini düşündüğümüz Ramazan geleneklerimizden bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

• Ramazan Hilalinin Gözlemlenmesi

İslami gelenekte, namaz vakitleri, oruca başlama ve iftar vakti gibi güneşin hareketlerine ve gece-gündüz ayırımına göre belirlenen bazı ibadetler hariç tutulursa; Ramazan orucu, hacc, zekât, fıtır sadakası, kurban ve bayram namazları gibi edası yıl içinde belirli vakitlere bağlanmış olan ibadetlerin vakit ve sürelerini tespitte kamerî aylar esas alınır. Nitekim Hz. Peygamber (a.s) hilalin gözlemlenmesini, hilal görüldüğünde oruca başlanmasını ve tekrar görüldüğünde iftar edilmesini nasihat etmiştir. Kamerî ayların ölçü alındığı bu tür ibadetlerin zaman ve sürelerinin doğru tayin edilebilmesi için hilalin gözlemlenmesinin İslami gelenekte öteden beri var olduğu bilinmektedir. Bu gelenek yaşadığımız topraklarda da yakın zamana kadar devam ettirilmiş, 1978 yılında İslam dünyasından temsilciler ile gerçekleştirilen Ru’yet-i Hilâl konferansında alınan “gelişen teknolojinin kullanılması ve hilalin dünyanın herhangi bir yerinde görülmesiyle Ramazan ayına başlanması” kararı ile artık bu gelenek unutulmaya yüz tutmuştur. Buna rağmen yine yaşadığımız topraklarda az sayıda da olsa bu geleneğin devam etmesi adına Ramazan hilalinin gözlemlenmesi yapılmaktadır.

• Sadaka Taşı ve Zimem Defteri

Osmanlı Devleti’nde uygulanagelmiş zarif bir yardım yolu olarak sadaka taşları, ihtiyaç sahibi insanların gururlarını incitmeden onların ellerinden tutma yoludur. Şehrin çeşitli yerlerindeki cami avlularına, fakir semtlere veya vakıf bahçelerine dikilen, bir metre uzunlukta ve baş tarafı oyuk olacak şekilde tasarlanan bu taşlar vasıtasıyla, alan elin veren eli görmeyeceği şekilde ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçları giderilmiştir. İhtiyaç sahibinin ihtiyacı kadarını aldığı bu taşlardan günümüze sadece birkaç örneği ulaşsa da, aynı anlayışın farklı şekillerde yaşatılmaya çalışılması ve geliştirilmesi toplumumuz adına övünç vesilesidir.

Yine ihtiyaç sahiplerinin mahcup edilmemesi adına gizlice yapılan yardım çeşitlerinden biri de, günümüzde farklı şekillerde uygulanmaya çalışılan zimem defteri (veresiye defteri) geleneğidir. Alan elin veren eli görmemesi üzerine bina edilen bu yardım türü, ihtiyaç sahiplerinin kendilerinden habersiz bir şekilde borçlarının kapatılması üzerinedir. Ramazan aylarında hâli vakti yerinde olan kişiler, tanımadıkları mahalle bakkallarına ya da günümüze güncellenen versiyonlarına giderek “Zimem defteriniz var mıdır?” diye sorar, esnaf defteri çıkarınca, yardım yapacak kişi imkânı ölçüsünde defterin bir kısmını ya da tamamını satın alarak bu kişilerin borçlarını öderdi. Böylelikle borcu ödeyen kimse kimin borcunu ödediğini, borcu ödenen ise kim tarafından borcunun ödendiğini bilmezdi. Bu gelenekte amaç gizliliktir.

• Tekne Orucu ve Oruç Satın Alma

Geçmişten günümüze özenle uygulanagelmiş Ramazan geleneklerinden biri de hiç şüphesiz tekne orucudur. Oruca teşvik edilmek istenen çocukların heyecanla sahura kaldırılıp oruca hazırlık yaptırılması ve öğle vaktine kadar oruçlarını tutan çocuklara iftar ettirilmesiyle sanki tam bir oruç tutma havası yaşatılmaktadır. Böylelikle çocukların dinî kaidelere yabancı kalmamaları ve Ramazan ayını idrak etmeleri sağlanmıştır.

Bununla birlikte yine çocukların Ramazan ayının heyecanını yaşamaları ve oruç tutmalarına teşvik amacıyla, büyükleri tarafından pazarlık usulü ile tutulan oruçlar satın alınmış ve hediyeler sunulmuştur. Bu uygulama da geçmişten günümüze yaşatılan ve de yaşatılması gereken geleneklerdendir.

• Ramazan Tenbihnameleri

Osmanlı Devleti’nde Ramazan’a özel uygulanan güzelliklerden biri de tenbihnamelerdir. Ramazan ayının yaklaşmasıyla birlikte sosyal, kültürel, idari ve politik konular başta olmak üzere uyarılar yapıldığı bilinmektedir. Devlet tarafından bu tür tenbihatlar imamlar vasıtasıyla camilerde yapılır ve özellikle umumi yerlerde, edep ve haya kurallarına uygun davranmaları halka nasihat edilirdi. Günümüzde bu uygulamanın yansımaları, adı Ramazan tenbihnamesi olmasa da, devlet eliyle, özellikle yine imamlar tarafından camilerde uygulanmakta, insanların birbirini hayra davet etmeleri ve kötülüklerden uzaklaştırmaya çalışmaları tembihlenmektedir.

• İftar Davetleri ve Diş Kirası

İslam toplumlarının devam ettiregeldikleri, pandemi döneminde aksamaya uğrasa da vazgeçilemeyecek en güzel geleneklerden biri de iftar davetleridir. Oruçluya iftar ettirmenin ne denli kıymetli bir kazanç olduğunu bilen ve bundan mahrum kalmak istemeyen Müslümanlar, Ramazan ayı boyunca birçok eş dost ve yakınlarına ve dahi çevrelerindeki garibanlara sofralarını açmış, onlarla birlikte iftar etmenin hazzını tatmışlardır.
Bu tarz davetler toplumumuzda iki farklı yöntem ile ifa edilmektedir:

İlki yardımlaşma amaçlı iftar davetleridir ki günümüze de iftar çadırları olarak yansımıştır. Osmanlı döneminde bu davetler kapısı herkese açık olarak konaklarda gerçekleştirilirdi. İftar davetli-davetsiz, zengin-fakir, tanıdık-tanımadık herkese açık olurdu.

İkincisi ise halkın kendi aralarındaki iftar davetleridir. Eş dost ve yakın akrabaların öncelendiği, bunların yanında garip gurabanın da gözetildiği iftar davetleridir ki günümüzde de çokça yaygın bir şekilde devam ettirilmektedir. Böylelikle bir oruçluya iftar ettirilirken bir yandan da birlik, beraberlik ve kardeşliğin yoğun duygularla yaşatılması ve pekiştirilmesi sağlanmaktadır.

İftar davetlerinde uygulanagelen bir güzellik de “diş kirası”dır. Kutadgu Bilig’de “tiş teri” olarak zikredilen bu güzellik, maddi durumu elverişli olan insanların, evine iftar yemeğine davet ettikleri kimselere yemek sonrası hediyeler sunmasıdır. Özellikle gariban ve öğrencilere sunulan bu ikram, günümüzde az da olsa yaşatılan güzelliklerdendir.

• Mukabele

“İki şeyi birbiriyle karşılaştırmak” anlamına gelen mukabele, özellikle Ramazan aylarında cami, mescit ve evlerde; ekseriyetle sabah, öğle ve ikindi namazları öncesinde, Kur’an hafızları ya da Kur’an’ı güzel okuyanlar tarafından okunan Kur’an’ı takip etmek suretiyle hatim indirme geleneğidir. Pandemi dolayısıyla aksamaya uğrayan bu gelenek günümüzde de çokça ifa edilmektedir.

• Arife Çiçeği

Bayramların özellikle çocuklar için önemi büyüktür ve farklı bir heyecana bürünen çocuklar bayramın gelmesini dört gözle beklerler. Osmanlı döneminden miras kalan “arife çiçeği” kavramı; bayramdan birkaç gün önce yapılan alışverişin ardından, çocukların sabırsızlıkla bayramlık kıyafetlerini giyerek bayramdan bir gün önce dışarıda dolaşmalarıdır.

• Mahya Geleneği, Ramazan Davulcusu ve Top Atışı

Osmanlıda Ramazan aylarında çift minareli camilerin minareleri arasına gerilen ipler ve kandiller, günümüzde ise yine minareler arasına gerilen ledler vasıtasıyla yazılan yazılara ve motiflere “mahya” denir. Mahyalarda, Ramazan’ın ilk on beş günü sevinç ve mutluluğu yansıtan terkipler, ikinci on beş günü ise hüznü yansıtan veda terkipleri yer almaktadır. Ramazan ayının ilanı ve heyecanı halka bu şekilde de yansıtılmaktadır.

Ramazan ayının vazgeçilmezlerinden biri de “Ramazan davulcuları”dır. Halkı sahura uyandırmak için sokak sokak gezen ve çaldığı davula mânilerle eşlik eden Ramazan davulcuları, özellikle çocukların görebilmek için sahura uyanıp pencereden gözledikleri gizemli kişilerdir. Ramazan’ın ortasında ve sonunda topladığı bahşişle geçinen davulcular, hâlen yaşadığımız topraklarda önemli bir geleneği ifa etmektedirler.

Son olarak bahsedeceğimiz Ramazan geleneklerimizden biri de “top atışı”dır. Osmanlı döneminde yaygın olarak gerçekleştirilen top atışları, günümüzde sadece Ramazan aylarında iftar ve sahur vakitlerinde, geleneği sürdürmek adına yapılmaktadır.

Unutulmamalıdır ki; bir toplum geçmişten miras olarak aldığı geleneklerine ne kadar bağlı kalırsa geleceğe bir o kadar sağlam adımlar atacaktır.

Benliğimizi yitirmeden nice Ramazanlara…

Ramazan-ı Şerifleriniz hayrolsun…

Yorum gönder