Gaznelilerde Kültür Ve Medeniyet -II-
Yazar: Fatma Eşe Ülkümen
2. İMAR FAALİYETLERİ
Gazne, daha önceden önemsiz ve küçücük bir şehir iken Gazneliler zamanında İslam ve Hint medeniyetlerinin birleştiği önemli bir bölge haline gelmiştir. Pek çok mimari eserle donatılan ve Asya’nın en büyük kültürel merkezlerinden biri haline gelen şehir, Büyük Selçuklu mimarisi ve sanatında etkili olduğu gibi Hindistan’da gelişecek olan İslami-Türk sanatına da temel oluşturmuştur.
Sultan Mahmud ve diğer sultanlar burada cami, medrese, kütüphane, hastane, bahçe, saray ve çarşılar yaptırmıştır. Bu tür eserler sadece Gazne ile sınırlı kalmamış Nîşâbûr, Belh, Büst, Herat gibi şehirlerde inşa edilen binalarla bütün ülke donatılmıştır. Devrin tarihçileri bütün ülkeyi süsleyen bu neviden eserlerin bolluk ve güzelliklerinden övgü ile bahsederken halkın ihtiyaç duyduğu çarşı, köprü, sebil, ribat gibi daha pek çok eserin inşasına önem verildiğini kaydederler[1].
Bangladeş ve Pakistan’ın temelleri bu dönemde atılmıştır. Bunun yanında yeryüzünün en eski ve köklü kültür ve medeniyet çevrelerinden birisi olan Hint dünyası ve kültürü ile doğrudan doğruya temas kuran Gazneliler, hatta Gazne’yi bir bakıma Hint, Türk ve İslam dünyasının buluşma yeri haline getiren ilk siyasi teşekküldür.
Sebüktegin yollar yaptırmış olup; Mahmut çarşı, köprü, su kemeri ve suyolu yaptırmıştır[2]. Hatta Hindistan’daki minare örneklerini ilk defa götüren Gazneliler’dir. Fakat eserler günümüze ulaşmamış olup bunun en büyük müsebbibi ise Gurlular’dır. Adeta Gaznelilerden intikam alırcasına eserleri yakıp yıkmışlardır. Günümüze bazılarının sadece minarelere kalmıştır.
Gazneliler’den günümüze intikal eden sikkeler bu devletin para basımıyla ilgili faaliyetleri konusunda bilgi vermektedir. Mahmud zamanında Lahor’da üzerinde Arapça ve Sanskritçe yazılar bulunan “tenge“ler basılmıştır. Sultanlar ayrıca Abbasi halifeleri tarzında dinar ve dirhemler de bastırmışlardır.
a) Saraylar
Saray genel olarak hükümdarın ikametgâhı ve devlet işlerinin yürütüldüğü yer olarak bilinir. Aslında üst düzey görevliler, devlet işlerini kendi saraylarında yürüttükleri gibi dergâhta (sultan sarayı) da icra etmişlerdir. Özellikle başşehirlerde yaptırılan sarayların gösterişli olmasına önem verilirdi. Bu yönüyle saray, hükümdar ve devleti içe ve dışa karşı haşmetli göstermek için düşünülmüş bir propaganda vasıtası idi.
Gazne hükümdarları için bir şehirde saraylar topluluğundan, hatta bir yönetim mahallinden bahsedilebilir. Nitekim Gazneli sarayları harikulade düzenlenmiş bahçelere, çevgen oynanan ve bayram namazları kılınan geniş meydanlara sahipti. Saraylar kabul merasimleri ve ziyafetler için donatılmış muhtelif salonlar, koridorlar, devlet işlerinin yürütüldüğü dîvanlar, saray çalışanları için yatakhaneler ve sultanın özel hayatını sürdürdüğü harem vb. yapılar topluluğundan oluşmaktaydı.
Mimarî bir dehaya sahip olan Sultan Mesud, Gazne’de yaptırdığı sarayın planlarını bizzat kendisi çizmiş ve Mimar Abdülmelik’in yardımı ile inşasına nezaret etmiştir. 1036’da tamamlanan bu sarayın amele ve ustalarının ücreti saraya sarf edilenin iki misli kadardı ve bu saraya toplam yedi milyon dirhem harcandığı deftere kaydedilmişti. Ama gerçekte bunun iki misli harcamanın yapıldığı kaydedilmektedir. Gazneli vezirlerinin yaptırmış olduğu sarayların da ihtişamda sultanların saraylarından geri kalmadıkları anlaşılmaktadır.
Son yıllarda yapılan kazı ve araştırmalarda Büst’tekiLeşker-i Bazâr’da ortaya çıkarılan büyük saray da Gazneliler’in mimarideki zenginlik ve ihtişamını ortaya koymaktadır. Schlumberger’in 1948’de keşfettiği bu saray, Leşkergâh diye bilinen yerdir. Geniş bir alana yayılmış olan saray, yan yana dizilmiş yapılardan oluşan büyük bir düzenlemeye sahiptir. Bu sarayın önemli birimleri arasında Orta Saray ve Güney Saray yer alır. Orta saray küçük boyutlu olmasına rağmen, Güney Saray dev ölçülere sahiptir. Aynı zamanda burada dört eyvanlı avlu planı esastır. Daha geniş olan güney eyvanı taht odasını içine alır. 250 metreyi bulan uzunluğu 70 cm kalınlığı ve 510 mermer levha avlunun etrafını çeviriyordu. Ancak bunlardan 44’ü yerlerinde bulunmuştur.
İtalyanlar tarafından Gazne’de 1957’den son yıllara kadar devam eden kazılarda Sultan III. Mesud’un sarayı ortaya çıkmıştır. Leşger-i Bazâr Sarayı’ndan başka Gazneliler döneminin önemli saraylarından biri de III. Mesut (Gazne) Sarayı’dır. Bir mihrap nişi üzerinde sultanın adı ve tarihi yazılı bir kitabe vardır. Bu kitabedeki hicri I Ramazan 505 tarihi, 3 Mart 1112 tarihine denk gelmektedir. Nesih yazılı kitabede Muhammet bin Hüseyin bin Mübarek ismiyle mimarı da belirtilmiştir. İçindeki mermer süslemeleri ve plan düzenlemesiyle Leşger-i Bazâr’dan daha gelişmiş bir görünüm sergileyen III. Mesut Sarayı, saray mimarisi açısından önemlidir.
b. Camiler
Gazneli camileri hakkındaki bilgileri, Fransız ve İtalyan arkeologların yaptıkları kazı ve araştırmalara borçluyuz. Büyük Selçuklularla başladığı sanılan Türk cami mimarisinin Karahanlılardaki gelişim çizgisinin Gazneliler’de de mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Sultan Mahmud’un 1026’da Somnat seferinden sonra Gazne’de yaptırdığı Arusu’l-Felek Camii bunun en önemli örneklerinden biridir. Câminin inşasında Hindistan’dan getirilen kıymetli ağaçlar da kullanılmıştır. Utbî’ye göre bu ağaçlardan meydana getirilen ayna gibi parlak direkler “bir genç kızın yanakları kadar güzel” olup bir çatı ile örtülen ve çeşitli renklerle tezyin edilen caminin içi ilkbaharda bir bahçeyi andırdığı ifade edilmiştir. Sultan Mahmud’un namaz kıldığı maksurenin duvarlarında kırmızı altın ve lacivert taşlarından sıra halinde mihrapları gösteren süslemeler olduğu bilinmektedir.
Geometrik motiflerin hâkim olduğu başka minare ise Behram Şah’a aittir. Gaznelilerin minareleri Karahanlılar’ınkinden çok farklı olup Türklerin her yerde özgün bir minare tipi aradıklarını açıkça belli eder.
Bir başka cami örneği ise Fransız arkeolog Schlumberger 1951’de Büst yakınında yaptığı kazılarda Sultan Mahmud’un Leşker-i Bazâr Ulu Camii’ni ortaya çıkarmıştır. Yapımına Sebüktegin zamanında başlanmış olan cami, 1030-36 yılları civarında tamamlanmış olmalıdır.
Cami büyük ölçüde iki nefi yatık dikdörtgen biçiminde sade bir yapıdır. Mihrap önündeki dört tuğla paye, herhalde kubbeyi taşıyordu. Mihrap önünde her iki nef genişliğindeki kubbe Selçuklulardan önce 11. Yy. başında burada ortaya çıkmaktadır. Mimarî gelişme açısından bu çok önemlidir. Leşker-i Bazâr Ulu Camiindeki tuğlaların ölçüsü ve örülmesindeki titizlik, sütunların süslemeleri üstün bir mimari kaliteye işaret eder. Kazılar Leşker-i Bazâr Güney Kasrının bir yangında harap olup onarım gördükten sonra ikinci bir yangınla tamamen yandığını göstermektedir. Eser Sultan Mahmud veya en geç I. Mesud döneminde yapılmış olduğu kabul edilir. Bu caminin önemli olmasının nedeni mihrap önünde uzanan büyük kubbenin Büyük Selçukluların İran’daki ilk camilerinden önce burada ortaya çıkmasıdır.
Gazneliler devrinde “Zafer kuleleri“[3] yapılmakta olup bu bir galibiyet nişanesi olarak yapıldığına dair pek çok iddia vardır. Fakat bunların XX. yüzyılın ikinci yarısında Afganistan da kazı yapan İtalyan ve Fransız heyetlerinin çalışmaları sonunda bitişiklerindeki camilere ait minareler olduğu anlaşılmıştır. Silindirik üst yarısının depremlerde yıkıldığı anlaşılan ve içinden spiral bir merdivenle yukarı çıkılan bu minarelerin ağaç şerefelerle tamamlandığı görülmektedir. Bu minarede tuğla üzerine çok zengin kûfî kitabeler, çeşitli bitki motifleri ve geometrik şekillerden meydana gelen süslemeler yukarıdan aşağı doğru işlenmiştir.
Taş kaide üstünde yıldız biçimi kesitli yani keskin yivli bu minarenin silindir şeklinde olan üst kısmı yıkılmıştır. Şerefelerin ahşap olma ihtimali vardır. Tuğla gövdenin her tarafı eşit karelere bölünmüş ve bunlar zengin tuğla süslemelerle dolgulanmıştır. Bunlarda yazı, bitki bezemeleri ve geometrik özellikteki değişik süslemeler yaygındır.
c.Medreseler;
İslam devletlerinin ilmî hayatında önemli yer tutan medreseler Büyük Selçuklular zamanında teşkilatlanmış şekliyle bilinirse de ilk medreseler XI. yüzyıl başlarında Gazne’de kurulmuştur. Nitekim Beyhakiyye, Saîdiyye, Ebû Sa’d el-Esterâbâdî ve Ebû İshak el-İsferâyînî adlarını taşıyan dört medrese Sultan Mahmud döneminde kurulmuştur. Mimari özellikleri hakkında bilgi olmayıp bunların dışında Tarih-i Yemînî’nin haber verdiğine göre Mahmud medreselere kütüphaneler tahsis etmiş ve ders okutan hocalarla okuyan talebelerin giderlerinin karşılanması için vakıflar tahsis etmiştir. Mahmud’un veziri Hasenek’in Nişabur’da mükellef bir medrese inşa ettirmeyi tasarladığını Beyhâkî zikreder. Yine bazı mezar kitabelerinde bazı medreselerin adları geçmekte ise de bunları tespit etmek mümkün olamamaktadır.
Mesud döneminde bu tarz girişimlere dair kayıtlar bulunmamakla birlikte Huttelan vakıflarıyla 20 medresenin bulunduğu ve bizzat sultan tarafından desteklendiği bilinmektedir.
d.Türbeler
Türbeler Türbe mimarisi bakımından Gazneli sanatı, Karahanlı sanatının yanında sönük kalır. Çünkü çoğu günümüze ulaşmamıştır. Beyhakî’nin varlığına işaret ettiği Sebüktegin ve Mahmud’a ait türbelerden günümüze kadar gelen bazı kalıntıları çeşitli müzelerde muhafaza edilmektedir. Mesela Gazne’nin 2 km. doğusunda Ravza’da bulunan Sultan Mahmud’un türbesinin sandal ağacından, zengin süslemeli kapı kanatları bugün Delhi Müzesindedir.
Gazne’deki türbe ve mezarlar çok sade ve gösterişsiz olduğu halde Sengbest’te Arslan Cazib Türbesi çok zengin ve Karahanlı türbelerini hatırlatan gelişmiş bir mimari tarzı göstermektedir. Arslan Cazib Gaznelilerin Tus valisi idi. Türbesinin bir ribat ve medreseyle birlikte külliye halinde yapılmış olması büyük ihtimalle bu yüzdendir.
Sultan Mahmud Hz. Ali ailesinden Ali b. Musa Rıza ile Halife Harun Reşit’in kabirlerinin bulunduğu Tus şehrindeki türbeyi de güzel bir şekilde onarmıştır. Kaynaklar Mahmud’un bir gece Hz. Ali’yi rüyasında gördüğünü ve onun “Daha ne zamana kadar?” diye sorduğunu kaydederler. Sultan, Hz. Ali’nin Meşhed’deki türbeyi işaret ettiğini anlamış ve hemen bu türbenin onarılmasını emretmişti.
Baba Hatun Türbesi, yonca tromplu kubbesiyle Karahanlıların Arap Ata Türbesi’ne (978) benzerlik göstermesiyle öne çıkan bir diğer önemli yapıdır.
Köprüler ve sivil mimari hakkında da durum bundan pek farklı değildir. Nitekim Sultan Mahmud’un Tus-Seras yolu üzerinde yaptırdığı Ribat-ı Mâhî (Çahe) bunlardan birisidir. Karahanlı mimarisinin bir devamı olan bu kervansarayın yuvarlak kulelerle takviyeli ve kareye yakın bir yapı olduğu görülmektedir. Bu yapı dört eyvanlı avlu şeması ve tuğla süslemeleri yanında kubbe eyvan birleşmesini Büyük Selçuklulardan çok önce gerçekleştirmiş olması bakımından önemlidir. Eser, tarihi bilinen en eski Türk kervansarayı olması yanında zor bağdaşan kubbe-eyvan birleşmesinin de bilinen ilk abidevi örneği teşkil etmesi bakımından üzerinde önemle durulan bir yapıdır. Nitekim daha sonra Büyük Selçuklular tarafından bu kubbe- eyvan birleşmesi abidevi Selçuklu camilerinde uygulama alanı bulacaktır.
Sultan Mesud’un Gazne’de, Mahmud’un ise iki milyon altın harcayarak Ceyhun nehri üzerinde inşa ettirdiği Bend-i Mahmudi’nin varlığı bilinmekte, ancak nitelikleri hakkında pek bir bilgi bulunmamaktadır. Suyolları ve bentler hususunda da durum pek farklı değildir. Sadece Hasan IrakîDebir’inTus’da suyolu (keriz) ve kervansaraylar yaptırıp bunların giderleri için köy vakfettiğine dair bir kayıt bulunmaktadır.
Genel olarak Gazneliler’e ait mimari kalıntılarda ve kazılarda bulunan tek renkli sırla sırlanmış. Kabartma figürlerle bezenmiş tuğla levhalar, mimari süslemede yukarıda sözü edilen temperra tekniğinde resimler, kalem işleri, mermer yanında sırlı tuğla-çini malzemenin de kullanılmış olduğunu göstermektedir.
f. Güzel Sanatlar
Mutaassıplıkları ile bilinen Gazneli sultanları resim ve heykel sanatına ilgi duymuşlardır. Son devirlerde yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan Mahmud’a ait Büst şehrindeki sarayın taht salonunun duvarlarındaki renkli resimler uzmanlarca önemli bir yenilik olarak nitelenmektedir. Nitekim Mahmud döneminde âlim ve aynı zamanda güzel resim yapmakla da meşhur olan Hârizmli Hristiyan ressam Ebû Nasr Mansûr ülkesinden ayrılarak Gazne’ye gelip yerleşmiştir.
Mesud’daHerat’ta emirlik yaptığı sıralarda sarayının harem kısmının duvarlarına çıplak kadın ve erkek resimleri çizdirmiş ve babasının durumdan haberdar olması üzerine onun gazabından zor kurtulmuştur. Yine Mesud’un yaptırdığı tahtının üzerinde asılı bir zincire takılı bulunan tacı tutmak için ellerini uzatmış şekilde yapılmış insan heykelleri bulunduğu rivayet edilmektedir.
Leşker-i Bazar’da Sultan Mesud döneminden kalan ve dört eyvanlı avlu şemasının daha geliştirilmiş bir planına sahip olan saraydaki taht salonunda duvarların üst kısmı, kenarı kûfî kitabeli, ortası geometrik süslemeli levhalarla kaplıydı. Alt kısmında ise çok renkli fresklerle birbiri arkasına sıralanmış muhafız askerleri canlandırılmıştır. Başları tahrip edilmiş olan bu figürlerden üçü Kabil Müzesine kaldırılmıştır. Bunlar canlı renklerle gösterişli kaftanları, yumuşak çizmelere inen pantolonları, kemerlerden aşağı asılan eşya ve torbaları ile Uygur fresklerinin benzerleridir.
Leşker-i Bazar’daki sarayda avlunun etrafını çevreleyen mermer levhalardan ele geçenlerin üst taraflarında çiçekli kûfî yazı ile boydan boya Farsça bir kitabe yer almaktadır. Ribat-ı Melik’ten sonra Türk mimarisinde görülen bu ikinci Farsça kitabe aslında 250 metreyi buluyordu ki, bunun bir eşinin daha bulunmadığı ifade edilmektedir. Gazne’de Sultan III. Mesud dönemine ait minarenin tuğlaları üzerinde yukarıdan aşağı doğru inen çok zengin kûfî yazılı kitabeler, çeşitli bitki motifleri ve geometrik şekillerden meydana gelen, ancak eksik kalmış güzel bir tezyinatın varlığı dikkati çekmektedir.
Yine Gazne’de Sultan Mahmud’un yaptırdığı Arûsü’l-Felek Camii’nin ve Arslan Cazib’in türbesindeki renkli kalem işleri, yarım metre genişlikte kitabe kuşağı, tromp ve pencere kemerlerinin üstünde, kubbenin alt kenarını kuşaklayan daha dar ikinci bir kitabe kuşağını oluşturan kûfî harflerle, ince kıvrık dallarla renkli bir zemin üzerine beyaz olarak yazılmış hat ile ikinci kitabe de tuğladan kesilerek oluşturulan kûfî harflerin teşkil ettiği hat da bu alandaki önemli örneklerdendir. Esasen kûfî yazı olgunluk dönemine Sultan İbrahim zamanında ulaşmıştır.
Leşker-i Bazar’da duvarlarında resimler olduğu tespit edilmiştir. Bu eserlerin incelenmesi Gazneliler sanatı hakkında açık bir fikir vermektedir.
[1]1011 yılında Nişabur çarşısının üstünü örtmek için çarşı esnafının yüz bin dinar harcadığı hakkındaki bilgi, halkın ülkenin imarına katkısını göstermesi yanında zenginliğini de ortaya koymaktadır.
[2]Bend-i Mahmudî bugüne kadar ulaşmış ve kullanılagelmiştir.
[3]Yüksekliği 45-48 metreye kadar çıkmasının yanı sıra yıldız, sekiz köşeli kalın olarak başlanıp yukarı doğru sivrilen binalardır.
Devamı gelecek. Bir sonraki başlığımız: “Gaznelilerde Kültür ve Medeniyet (Sosyal Hayat)”
Yorum gönder