Şubat Hikâyeleri (19) “Başın Açılmasının Kefareti”
Yazar: Mustafa Atılgan
Rümeysa Hanım, Konya’nın ilçelerinden birisinde başörtülü bir matematik öğretmeniydi. Yasaklar ve soruşturmalar başlayınca sarı zarf kendisine de gelmiş, savunma istek yazısı tebliğ edilmişti.
Büroma geldi, savunması ile ilgili aşamaları konuştuk, hangi aşamanın ne kadar sürebileceğini, ihraç aşamasına gelmeden istifa etmesinin mi yoksa atılmayı beklemesinin mi daha isabetli bir karar olabileceği konularında değerlendirmeler yaptık.
Sonra anlattı; 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, üniversitelere başörtüsü yasaklarının konulduğu dönemde eğitim fakültesi öğrencisi olduğunu, babasının zorlamasıyla başını açarak okula devam ettiğini ama bu durumun kişiliğini ve hayatını çok etkilediğini, “Ya Rabbi! Beni aynı şekilde imtihan et, bu sefer senin emrinden yana tavır koyarak önceki yanlışımın kefaretini ödeyeyim.” diyerek çok dualar ettiğini ifade etti. Dualarının kabul olduğunu, kendi dualarının karşılığı bir imtihan ile karşı karşıya kaldığını, şikâyet hakkının olmadığını bildiğini ama çok zorlandığını belirtti.
Zorlanıyordu, çünkü evlenmiş ve bir çocuğu olmuş. Ama eşi, babasının kendine emanet olarak teslim ettiği taşınmazları iade etmemiş. Emanete ihanet eden birisi ile evliliğini sürdürmeme kararı almış. Bir çocuklu ve dul bir öğretmen olarak çalışırken, kefaretini ödemek istediği emrin yasağıyla karşılaşmış.
Öyle değil midir? Evet, insanlar mutlaka kaldırabilecekleri ile imtihan edilir. Ama aynı zamanda imtihanlar insanları en zayıf ve en zor zamanlarında yakalar.
Rabbine verdiği sözde durdu, başını açmadı, atılma aşamasına kadar soruşturmaları sürdü, atılmadan istifa etti.
Eşinden ayrılalı 4 yıl olmuştu. Bu süre içerisinde çocuğu için babasından aldığı cüzi nafakayı artırmak için hiç dava açmamıştı. İşsiz de kalınca çocuğunun nafakasını artırmak için dava açtık.
Dava devam ederken bir yolunu bularak Avusturya’ya gitti. Orada bulabildiği işlerde -içlerinde çocuk bakıcılığı, ev temizliği de olan- çalışarak hayatını devam ettirmeye çalıştı.
Eski eşi, çocuğunun babası, öğretmenlikten ayrılmasını fırsat bilip çocuğunun velayetini almak istedi. Nafakanın artırılması davasında bunu dile getirdi. Çocuğunun annesinin öğretmenlikten atıldığını söyledi, bunu kendi yararına kullanma çabasına girdi. Yargılama sırasında hakim, öğretmenlikten neden ayrıldığını sordu. Başörtülü olduğu için ayrılmak zorunda kaldığını söyledim. Avusturya’da nerede çalıştığını sordu, “Henüz iş bulamadı.” dedim. 28 Şubatçıların zihniyetinde bir hakimdi, sırıtarak “Orada da mı iş vermediler?” cümlesini kurdu. Daha ilginci, 4 yıldır artırma davası için verdiği artış miktarı sadece 10 TL idi. Zorunlu olmasa onu vermeyeceğini çok açık belli etmişti.
İmtihan, tek bir konu ile sınırlı değildi; hayatın her aşamasında devam edecekti/ediyordu.
Kim ne yaparsa yapsın kendisi için yapar ve yaptığının karşılığını mutlaka görür.
Yorum gönder