Ay’ın Seyri ve Seyredilmesi ile Ramazan

Ay’ın Seyri ve Seyredilmesi ile Ramazan

Yazar: Mustafa Eser

Ay’ı ihmal etmek demek, zamanın akışını ıskalamak demektir. Bu kaçırış, telafisi zor olan bir israfın adıdır. İlk inen pasajlardan olan Müzzemmil suresinin işlediği ve emrettiği gece kalkış ameliyesini yani uykunun terbiyesini ve tanzimini; gece kalkış vaktinin ayrıntılı tarifini anlayabilme, ancak Ay’ı okuyabilme kabiliyetine haiz birinin becerebileceği bir durumdur.

   “Ben size gerçeği söylüyorum: benim gitmem faydalıdır. Zira ben gitmeyince tesellici size gelmez.”

 Yuhanna 16:7

Takvim, kıymetlendirme ve değerlendirme anlamına gelen bir kelimedir. Tam da anlamına muhalefet edilerek maalesef takvimin sebebi olan zaman, en çok kıymetsizleştirilen ve bir türlü layıkıyla değerlendirilemeyen; dolayısıyla en çok israf edilip, zulmedilen değer olmuştur. İnsan vaktini kıymetlendiremiyorsa takvimsizdir. Takvimsizlik, musibetlerden bir musibettir ve tahribatı ömürlüktür.

Takvimi ölçeklendiren gök cisimlerinden biri aydır. Ay, bizim düşünce dünyamızda son derece kıymetli bir yerde durur. Ay’a bakmak, teselli eder insanı. Efendimiz (s.a.v)’in Ay ile ünsiyet kesbetmesinden bahsedilir. Ay’ın izini sürmek hem bir kabiliyet hem de Ay’a duyulan hürmetin sembolik bir ifadesidir. Ay’ın bedir hali Efendimiz (s.a.v) ve getirdiği mesajla özdeşleştirilerek okunur. Zannediyorum, tarihin hiçbir döneminde Ay’a çıktığımız bu çağ kadar Ay’dan gafil yaşamadık. Ay’a bakmayı ihmal eden modern insanın Ay’dan, dolayısıyla benzetildiği hikmetten ve getirdiği teselliden mahrum kalması kaçınılmaz bir mahzuniyettir.

Ay’ı ihmal etmek demek, zamanın akışını ıskalamak demektir. Bu kaçırış, telafisi zor olan bir israfın adıdır. İlk inen pasajlardan olan Müzzemmil suresinin işlediği ve emrettiği gece kalkış ameliyesini yani uykunun terbiyesini ve tanzimini; gece kalkış vaktinin ayrıntılı tarifini anlayabilme, ancak Ay’ı okuyabilme kabiliyetine haiz birinin becerebileceği bir durumdur.

Kur’an’da Ay’a yemin edilir. Üzerinde düşünelim ve Ay’ı mukaddes görelim diye. “Ve’l-Gamer!” Kamer’e andolsun!.. Düşünün; Kur’an’da Ay Suresi vardır. Bu, başlı başına bir heyecan sebebidir. Ay’ın Dünya’ya yakınlaşıp uzaklaşmasıyla sular kabarır ve yatışır. Medcezir gerçekleşir. İnsanın da dörtte üçü sudur. O halde, Ay’ın hallerinden insanın etkilenmesinden daha doğal ne olabilir!

Ay, ibadetlerimizin de bir parçasıdır. Orucumuzla, haccımızla, zekâtımızla, bayram namazlarımızla ve iddet gibi fıkhımızla alakalıdır. Ay her haliyle bizimle söyleşir. Daimi seyri bize sürekli bir şeyler fısıldar. Sadece kendini dinleyenlerin duyacağı bir nezaketle adeta hidayeti muştular.

Gökteki bir nokta ile irtibatlandırmadıkça insan, yeryüzünde bulunduğu yeri tespit edemez. Yerde durulan nokta ancak gökteki bir sabite ile netleşir. İnsanoğlu da zaten tarih boyunca göğe bakmıştır. Çöl insanı için de Ay, kelimenin tam anlamıyla bir rehberdir. Belki Efendimiz (s.a.v)’e benzetilmesinin bir sebebi de budur: Cahiliye karanlığının içinden yol göstermiştir insanlığa.

Yunus suresi 5. ayette, “Güneşi aydınlatıcı(ziya); Ay’ı nur (aydınlık) yapan O’dur.” buyrulur. Efendimiz (s.a.v) tıpkı Ay’ın, Güneş’in ışıklarını yansıtması gibi Kur’an’ın dolayısıyla Allah’ın ziyasını bizlere yansıtmaktadır. İşte bu makama, usve-i hasene denmiştir.

Ay da bizim kardeşimizdir Güneş de. “Uhud bizi sever, biz de Uhud’u severiz.” diyen Efendimiz (s.a.v) gibi bizler de Ay ile böyle bir ünsiyet kesbederiz. Her var olan aslında bir işaret levhasıdır. Ay da bir işaret levhasıdır. İnsan kaybolmuşsa, bu işaretsizlikten değil işârâtın okunmamasındandır. Ay, bizde haddini bilmenin adıdır bir de. Güneş’ten aldığını saklamaz, aynıyla yansıtır. Duracağı yeri bilmenin örneğidir. Işığın kaynağı olan güneşten azami istifade için durduğu yer, muazzamdır. Hududunu aşmaz Ay.

Hz. İsa (a.s), Efendimiz (s.a.v)’in geleceğini anlatırken, O’na, tesellici demiştir. Efendimiz teselli edecekti ve etti. Halen de etmekte. Ay da Efendimiz (s.a.v) gibi arzdaki insanları, seyri ile hem teselli etmekte hem de yol göstermekte.

Aylardan bir ay olan ama ayların en kıymetlisi olan Ramazan, bütün zarafeti ve kerameti ile gelir her yıl. Ay takviminin çevrimi, yaklaşık 33 yılda tamamlanır. Öyle olunca Ramazan, her mevsimin libasına girebilir ve girdiği her libas, bir aya ancak bu denli yakışabilir. Kış ile baharın orucu ve iftarı ayrı ayrı lezzetlerdir. İnsan, nasipli ise otuz üç kez Ramazanı idrak edebilir ve mevsimlerin her birinin Ramazan ile şerefyab olmasına şahit olabilir.

Ramazan denen muazzez ikram, Ay ile tespit edilir. Adeta Ay’ın hallerine göre büyür, gelişir ve nihayete erer. Zarafeti de keremi de hüznü de Ay’ın hallerine müsavidir sanki. Ramazan’da insan, Ay’ın kendi ömrüne benzer ömrüne şahitlik eder. Çıkaracağı birçok dersten biri ise zannediyorum; her bir anın mübarek bir zincir halkasına çevrilebileceğidir. Ay’ın evreleri bir şükür vesilesidir. Ama elbette nimete şükür, nimetin görülmesi ile mümkün olacaktır. Görmek için bakmak yetmeyecek, bakmanın ötesinde çaba sarf edilecektir. İşte bu yüzden Ay’a bakmakla başlayan emek sarfı, şükrün sebebi olabilecektir.

Bu Ramazan hilali, bu idrak ile gözlemleyelim. Yesribli inananların hicret yolcusu Efendimiz (s.a.v)’i bekleyişleri gibi bekleyelim, ellerimizde şenlik defleriyle. Belki o zaman “ne yesek?” derekesinden, “seyrini sürüp ruhumu nasıl kanatlandırırım?” derecesine çıkabiliriz.

Bakın, Ay doğmuş üzerimize!

Yorum gönder