Merhametin Rahmeti
Yazar: Mustafa Eser
Merhamet etmek, değer vermektir bir de. İlişkinize emek harcayabilmektir. Kaliteli vakit geçirebilmektir merhamet ettiğinizle. Özellikle en yakınımızdakilerle. Onlara bize verilmiş birer emanet nazarı ile bakabilmek ancak merhamet ile mümkün olabilecek bir basirettir.
“Allah’ım, Sen kavmimi bağışla! Çünkü onlar bilmiyorlar.”
Aleyhisselatüvesselam
Nereye baksanız, orada bir lütuf görürsünüz. El-Latif, Rahman ve Rahim olan Allah’tır. Varlık, merhamete bulanmıştır. Rahmet kelimesi ile akraba olan merhamet, “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmak” amacının duru görünümlerinden biri. İnsanlar arası ilişkide de insan eşya ilişkisinde de bütün şifalı duyguların anası merhamet değil midir? İnsan rahmet nazarı ile bakınca âleme, dili de eli de köşelerinden arınıyor. Arzı incitmeden adımlıyor. Kendini ötekinden üstte görmez oluyor. Bin ölçüyor bir biçiyor.
Eylemeler merhamet ile kuşatıldığında eylenen de eyleyen de sağalıyor. Bırakın nefes alıp veren canlılara merhameti; taşa toprağa merhamet eden eskiler, taşa toprağa selam vermeden geçmezlermiş. Ağaçları okşar, sarı çiçeğe sual ederlermiş. Kullandıkları eşyaya merhamet eder, isim verir, onlarla bir ünsiyet kesbederlermiş. Modern zamanın, “kullan at” ya da “modası geçmiş” harcama usulü ile kıyaslandığında sancımızın kaynağı ortaya çıkıveriyor sanki. Bu bağlamda merhamet etmek, her ne varsa onu israf etmekten kaçmaktır. İsrafın sebebi merhamet yoksunluğudur belki de. İnsan rahmet ile baktığını nasıl harcasın? Onu nasıl gözden çıkarsın?
Merhamet ile kuşanan bir idrak, kanaat etmeyi bilir. Azın çok olduğunu fehmeder. Alabilmenin, almak için yeterli mazeret olmadığını anlar. Sadeliği tercih edip nezaheti gaye eder. Eskiyenin çöp olmadığını, artık kendisinin şahidi olduğunu fark eder. İhtiyaçtan fazlasını bölüşerek nezakete kapı aralar. Teşhirin hafifliğini ve hoyratlığını bilir ve edeple setreylenmiş bir hayata azmeder. “Biz” kabiliyetine emek harcayarak, farklılığı renklilik olarak görüp bu cümbüşe şükreder.
Bir de merhamet ile acımak aynı şeyler değilmiş gibi gelir bana. Acımakta acınan nesneleştirilir, merhamette ise merhamet duyulan muhatap alınır. Acımada kişi kendini acıdığının üzerinde görebilirken; merhamet etmede, edenle edilen arasındaki ilişkinin seyri yataydır. Hatta kişi, makamca üstte olana bile merhamet edebilir. Merhamet, saygıya engel değil; bilakis saygıyı besleyen bir meziyettir. Acımada duygusallık hâkimken, merhamet etmede çözüm odaklılık ön plandadır sanki. Bir de kimse kendisine acınsın istemez de merhamete hayır diyemez belki de. Elbette demlenmeye ihtiyaç duyulan bir ayrımdır bu yapmaya çalıştığım.
Merhametin bir başka veçhesi de empati melekesidir. Empati, “Ben olsaydım” diyebilmektir. İnsan, başkasının acılarını ne kadar duyumsayabilirse o kadar merhamete bulanmış olur. Başkasının acılarını hissedebilmek ortamı nasıl da aydınlatır bir düşünün! İnsanın medeniliği, en zayıf olana davranışı ile anlaşılır. Alırken ki tavırdan ziyade verirken ki tavrınız, içinizin ayne’l-yakîn aynası olacaktır. Statü olarak astına ve üstüne bir üslup farklılığı sergiliyorsa insan, ortada bir yalan dolanmaktadır. Kişinin, kendisine söylediği tehlikeli bir yalan.
Bazıları vardır ki hayatları tamamen kendileriyle doludur. Değişmeyen tek gündem maddeleri, kendileridir. Kendilerini konuşur, kendilerinden bahsedilsin isterler. Kendi acıları ya da kendi sevinçleri ötekiyle kıyas kabul etmez derecede kıymetlidir onlara göre. O halde, öteki dikkate değer değildir. Tek önemli olan kendileri, konuşulmalıdır. Bu insanların boğuldukları boşluklarını doldurmaları, zannediyorum merhametle mümkün olabilecektir. Önce kendisine, ardından etrafındakilere…
Merhamet etmek, değer vermektir bir de. İlişkinize emek harcayabilmektir. Kaliteli vakit geçirebilmektir merhamet ettiğinizle. Özellikle en yakınımızdakilerle. Onlara bize verilmiş birer emanet nazarı ile bakabilmek ancak merhamet ile mümkün olabilecek bir basirettir. Birisinin kendisini değersiz hissetmesini sağlayacak herhangi bir duruma vesile olmuşsak ömürlük bir vebalin altına girmiş oluruz. Birilerinin yanında kendimizi değerli hissedebiliyorsak onların bize merhamet etmesinden kaynaklanıyordur bu durum.
İnsan, merhamet ederken en çok kendisine merhamet etmiş olur. Başkasının yaralarını sararken melekler de onun yaralarına merhem sürerler. Bu, birisinin kendisine yapacağı en derin yatırımlardan biridir: Ötekinin yarasına derman olma gayreti. Dinin de amacı olan ve kurtuluşun yegâne kapısı olan iyilik de bir merhamet duruşudur. Merhamet, olmaksızın iyilik üretilemez. İyilik, merhametsiz faal olup menziline ulaşamaz.
Merhamete bulanmış, merhamet ile boyanmış bir ömürde ince hesaplar elzemdir. İstemenin yeterli mazeret olarak kabul edildiği zevkperest çağda bu ise pek zordur. İnce işçiliğe yalnızca merhametliler talip olacaklardır. Yorulmaya ve özenmeye… Merhametin rahmeti, elleri ve yürekleri nasırlı erlerin mücahedesi ile yayılacaktır aleme.
Merhamet feragat etmeyle de görünür olur bazen. Hakkımızdan, zamanımızdan, hayatımızdan feragat ederiz. Bölüşür, üleşiriz büyük bir keyifle. Bazen de tahammül ederek merhamet edilir. Bütün yoruculuğuna ve yük oluşuna rağmen o insandan ümidi kesmeden, tebessümle, onun istikametini hayra çevirebilmek için fiili duaya devam edebilmektir. Vermese de verebilmek; gelmese de gidebilmek; sevmese de sevebilmek; attığı taşa gül ile mukabele edebilmektir.
Sadece safdaşlarımıza değil bize zulmedene de merhamet edebiliyorsak, bize en güzel örnek olarak sunulan Efendimiz’e tabi olma mesuliyetini anlamaya başlayabiliriz. Zira biz, merhamet bir ömre nasıl yayılır ondan öğrendik: “Andolsun ki size kendi içinizden öyle bir Peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir, sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir, size çok düşkündür ve mü’minlere karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Tevbe Suresi 128. ayet)
Yorum gönder