Cesur Yeni Dünyaya Yeni Din Dili
Yazar: Adem Ceylan
Her din, içinde bulunduğu kültürün dil dünyasında gerçeklik kazanır. Din, bu dünyayı hem mukayyet hale getirir hem de bu kayıtlı dünyayı belli bir söylem düzeni içinde inşa eder.
Her şey akıyor. Hem öyle bir hızla akıyor ki akmak kelimesi yaşadığımız serüveni ifadede yetersiz kalıyor. İnsanlık tarihini bir akarsuya benzetecek olursak sükunetle akan binlerce yıldan sonra mütemadiyen artan bir hızın ardından, insanlık debisi en uç noktasına mı vardı, sorusunu sormaktan kendimizi alamıyoruz. Seyl-i huruşan tabiri, son yılları adlandırmada dakikliğini yitiriyor. Mahvımızın, nefret ettiğimiz şeylerin eliyle olacağını öngören Orwell yanılıyor, sevdiklerimize müptela olmanın ibtilasında boğulacağımızı öngören Huxley haklı çıkıyor. Yeni dünya gerçekten çok cesur çıkıyor. Televizyonu, öldüren bir eğlence aracı olarak gören Neil Postman, 2010 sonrasını yaşasaydı nasıl bir tanımlamada bulunurdu insan merak etmekten kendini alamıyor. Postman, televizyonun (biz ona yeni/sosyal medya diyelim) en saçma ve dolayısıyla en tehlikeli haline, büyük emeller peşinde koştuğu, kendisini kültürün önemli damarlarının taşıyıcısı olarak gördüğü zaman eriştiğini söyler. Televizyonun kendisini kültürel taşıyıcı olarak görmesinin müsebbibinin de entelektüeller ve eleştirmenler olduğunu belirtir. (N. Postman; Televizyon: Öldüren Eğlence. Ayrıntı Yay.)
Artık gençler televizyon izlemeye tenezzül etmiyor. Zira televizyonun kendilerini yeterince eğlemediğini düşünüyorlar. Genelde tüm insanlık, hususen gençler kendilerini sosyal medyada buluyor. Sosyal medya insanı eğleyecek bir işlev görüyor. Sosyal medya, gündelik yaşamın bir simülasyonu olarak, bireyin gerçeklikle olan bağını koparıyor. Sosyal medya sadece duygu ve düşüncelerin iletildiği bir araç olmaktan ziyade fiziksel mekâna gerek duymayan ama ona da yansıyan hatta çoğu zaman yeniden ve yeniden zamanı ve mekânı inşa edici bir güce dönüşerek sosyalliklerin ve farklılaşan tecrübelerin zemini hâline geliyor. Gerçekliği başkalaştıran şey olarak mecranın yapaylığı, metalaşma ve nesneleşmenin de önünü açıyor. Küre çapında yeni ilişki ve iletişim biçimlerini mümkün kılan, hatta icbar eden sosyal medyanın neredeyse her türden insani etkinliğinin önemli bir parçası hâline geldiğini herkes fark ediyor. Herkes fark eder de dindarlar fark etmez mi? Onlar da fark ediyor.
Müslümanlar hem dinde kalmak hem de tedeyyüne kapı aralamak için her yerde olmak gerektiğine inanıyor. Bu inanış hangi düşünceden besleniyor bilmiyorum ama yeni medyayı bir epistemoloji olarak görmediklerini biliyorum. Yeni medya, ciddi bir sermaye gücü istemiyor. Mutat bir zaman ve mekâna bağlı kalmadan da sürdürülebilir olması herkes için burayı cazip hale getiriyor. Medya, yeni bir dil ve kültür üretiyor. Bu yeni dil ve kültür de yeni insanı inşa ediyor. Yeni sosyal medyada var olan Müslümanlar dinin taşındığı bu yeni yerin diline adapte olması gerektiğini düşünüyor. Dolayısıyla dinin yeni bir dile ihtiyacı olduğu ifade ediliyor.
Anlam üretmenin merkezinde yer alan insan, dünyevi durumlara bilinçle yönelir. İnsan, kendi varlığına dâhil olan ne varsa onları adeta bir fabrika gibi işler ve yeni teşekküller halinde toplumsal uylaşımın parçası kılar. Dış dünya dil olmadan insan için idrak edilebilir değildir. Ancak dil, dış gerçekliği sadece olduğu gibi yansıtmaz, bazı durumlarda gerçekliği fiilen kendisi inşa eder, Dünyanın anlaşılabilmesi için dış dünyadaki nesnelerin önce anlamlandırılması sonra kavramsal bir çerçeveye yaslanarak dile gelmesi ve bir süre sonra dilde yeniden kurulup yaşam alanları inşa etmesi gerekir.
Bir semboller dizgesi olarak dil, kendisinde hayat bulduğu toplum için ayna vazifesi görür. Zira dil; toplumun bilgi, değer ve yaşantı biçimlerini ifade eder. Bu yönüyle dil, insanların toplumsal ahvalinin her alandaki ifadesi ve vasıtasıdır. Böylece toplum içerisinde var olan sosyal yapının tezahürleri dilde, dilin tezahürleri de sosyal yapıda izhar eder.
Yukarıda bir yerlerde farkı fark eden dindarlar yeni bir din dili lazım diyorlar demiştim ya işte o “din dili” ifadesi ‘dil’ ile ‘din’in sıkı ilişkisine de göndermede bulunur. Her din, içinde bulunduğu kültürün dil dünyasında gerçeklik kazanır. Din, bu dünyayı hem mukayyet hale getirir hem de bu kayıtlı dünyayı belli bir söylem düzeni içinde inşa eder. Dil ise tecrübeleri isimlendirerek insanlar arasında iletilebilir kılarken aynı zamanda eşyanın (şeyin çoğulu anlamında) diğerlerinden tefrik edilmesini sağlayarak, eşyaya bir yönüyle varlık bahşeder. Belki de ancak dil yoluyla tecrübî akıl muhafaza edilebilir ve aktarılabilir bir hâle gelir. Eşyanın fark edilmesini sağlayan ve aktararak kayıt altına alan dil sadece eşyayı değil yerküreyi de değiştirir. Artık yerkürenin adı dünya olur, dünyaya dönüşür. Bundan dolayı dil varlığın eviyken din de bu evin direkleri üzerine oturan çatının adı olur. Dil, genetik transferden edinilmiş kültürel formasyona kadar hayatın her aşamasındaki tecrübelerimizin hem geçmişten aktarılana dâhil olmasına hem de geleceğe taşınmasına aracılık ederken, din de bu aktarımın takip edeceği güzergâha kılavuzluk eder. Dil, bizi varoluşumuzun en ince detaylarıyla buluştururken, din de bu detayların derin bir biçimde anlamlandırılmasını temin ederek detaylarıyla fark edilen var oluşumuzun sahici bir anlamla bütünleşmesine yardım eder. Din dilinin hayati önemi, varoluşumuza dair yaptığı açıklamalardır. İnsan hayatının farklı katmanlarını ihata eden ve insana hayatın ve varlığın ufkunu gösteren din, kendine has bir dile sahiptir. O halde bu dil, kendi özgünlüğü içinde anlaşılmalıdır. Bir dilin içinde olmak geleneğin ördüğü ve belirlediği bir yaşam biçimini içeriden bir bakışla idrak etmek, o dinin kendi dil sistemine vakıf olmayı gerektirir. Bu dile vakıf olmak, bu dile intisap etmek ve gelecek kuşaklara aktarmak içindir, yoksa vukufiyet nispetinde tağyir edebilme cüretini ortaya koymak için değil.
Bir dil sistemi olarak da tanımlanabilecek olan din; varlığa ve hayata anlam kazandırma biçimidir. Zihni bir inşa olduğu gibi, kişinin nasıl davranması gerektiğini gösteren ameli inşanın da ilkelerine havidir. Din, düşünce ve davranışlarımızı etkileyen dile, hayata ve insan zihnine anlam telkin eder ve bireyin yaşamında değişikliğe neden olur. Böylelikle din dili; muhatabına inanç, amel ve ahlakî değerler gibi doğrudan hayatın içine yönelik anlamlar ve davranış biçimleri telkin ederek gerek söz ve gerekse davranış düzeyinde kendini dışa vurur.
Bizzat dinin kaynağı olan Allah, dinin insanlara tebliğinde rol alan peygamber ve tebliğin konusu olan din, din dilinin üç temel öğesi olarak karşımızda durmaktadır. Bu noktadan itibaren, vahye muhatap olan insan, yaşantısına katılan dini anlam ile söylem ve eylemlerine dini bir hüviyet kazandırmaya başlar. Burada din, dindar kimselere herhangi bir şey ifade etmek durumundaysa, kendisine inanılan ve ibadet edilen varlığın linguistik temsilin ötesinde olması gerekir (Koç, 1998: 91). Bu nedenle burada ortaya çıkan dili, dile yüklenmiş dini hüviyeti nedeniyle dini dil olarak ifade etmek, dinin dil üzerine etkisini ortaya koymak ve söylemin niteliğini açıklamak anlamında daha doğru bir kullanıma işaret etmektedir. Dolayısıyla dil ile din ilişkisini, dinî tecrübe kavramı üzerinden değil, kendisi tabii bir dilde insanlara ulaşmış olan “vahiy” üzerinden konuşmak gerekir. Din, özellikle Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şerifler, inşâîdirler; bu inşâîlik özelliği, onları hem hayatın içine müdahil kılmış hem de hayatın üstünde olup bitene aşkın bir konumda tutmuştur.
Dinin dilde ortaya çıkardığı en esaslı değişim, hayattaki değişim ile alakalı olduğu ve hayatın en temel birimlerinde insanın zaman ve mekân üstü ama zaman ve mekânda gerçekleşen hâllerde ortaya çıkmıştır. Müslümanların hayatlarında ve İslâm medeniyetinde kullanılan dile bakıldığında, tabii dildeki bütün kullanım şekillerini ihtiva ettiğini söyleyebiliriz. Dinin dilde ortaya çıkardığı, zamanda gerçekleşen ama zaman üstü değişimin idrakinde yaşanan sıkıntı bugün yaşanılan süreçte yeni din dili, nasıl bir din dili gibi soruların cevaplarının da yanlış verilmesine yol açar. Bireysel yaşantı düzeyinde postmodern duruma intibak eden Müslümanların dini ve/ya dilini de postmodern duruma intibak ettirme arzuları, din dilinin daha amorf daha akışkan hale gelmesine yol açarken özellikle kendilerini dinin insanlara aktarılmasında yetkin gören insanların imtihanlarını daha zor hale getirmiştir.
Din dilinin yenilenme ihtiyacı sözün muhataba ulaşmadığına dair bir inançtan mı kaynaklanıyor yoksa sözün muhataba tesir etmediği mi düşünülüyor. Dinin toplum üzerinde ki tesir gücünde ki azalmayı dinin muhataba yeterince ulaştırılmadığı düşüncesine irca eden görüş, dini yeni medya aracılığıyla kitlelere ulaştırarak bu durumu kurtaracağını düşünüyor.
Yeni medya aracılığıyla dini insanlara ulaştırma düşüncesi bazı şeyleri gözden kaçırıyor. Çünkü medya, içine doğduğu kültür ve değerler sisteminin bir ürünü olmakla birlikte onu anbean şekillendiren etkin bir unsurdur. Doğası ve varoluş koşulları, kullanım biçimlerini önemli ölçüde şekillendirme potansiyeline sahiptir. Hülasa, değerden bağımsız bir sanal medya söz konusu değildir. İnternet ve sosyal medyanın özellikle dinî maksatlı kullanım pratiklerine bakıldığında söz konusu araçların içerisinde işlediği kültürel süreçlerin, ortaya çıkan içerikler üzerinde ne denli etkili olduğu netlikle görülebilir. Bu sebeple medyanın, gençlerin-insanların din dilinin dönüşümü üzerindeki etkilerini ele almak, onu aynı zamanda kültürel nitelikleriyle de ele almayı gerektirmektedir.
Medyanın kültürel mantığı ve bu doğrultudaki medya gösterisi bakımından vurgulanması gereken ve din diline doğrudan etki eden hususların başında ise eğlence gelir. Eğlence, medyanın diğer işlevleri arasında öne çıkan en temel işlev olarak belirginleşir. Neil Postman’ın da ifadesiyle, medyanın bize eğlendirici temalar sunmasından ziyade bütün temaları eğlence olarak sunma eğilimine ve bu doğrultuda eğlencenin her türlü medyatik söylemin bir üst ideolojisi olarak işlev görmesi fark edilmelidir. Çünkü medya, eğlendirici olmaktan öte eğlenmeyi, her türlü deneyimimizin temsilinin doğal bir çerçevesi hâline getirme potansiyeline sahiptir.
Sosyal medyanın önemli özelliklerinden biri de herkese şöhret olabilmenin kapısını işaret ediyor oluşudur. Sosyal medya şöhretleri olarak da ifade edebileceğimiz fenomenlerin online şöhret kültürünü ikame eden üretim biçimleri, popüler dinî söylemin aynıyla popüler medyatik söyleme adapte edilmesiyle sonuçlanır. Mekânın tanziminden jest ve mimiklere kadar birbirine benzeyen süreç, şöhretler arasında ki farkı flulaştırmaktadır.
Medyatik süreçler dinî olanı kültürel kodlar ve iletişimin teknik olanaklarıyla belli popüler formlarda alenileştirmektedir. Bu durumun beklenen sonucu ise sosyal medya ortamlarında açığa çıkan dini algılama biçimlerinin dönüşmesi ve bu biçimlerin bir referans çerçevesi olarak kabul görmeye başlamasıdır.
Günümüz medya örgütlenmesinin kültürel zemini olarak da ifade edebileceğimiz modern görsel kültür, doğası ve ortaya çıkış şartları gereği doğrudan sekülerlikle ilişkilidir. Yine modern görsel kültürün gösteri ve gözetim pratikleri ile somutlaşan bazı nitelikleri ise bir süreç olarak sekülerleşmeyle ilintilidir. Dolayısıyla söz konusu etki; dinî görünümlü ifade biçimlerinin muhtevasını, modern görsel kültürün seküler ve sekülerleştirici doğasına tabi kılması sebebiyle sekülerleştirici bir karaktere sahiptir. Çoğu kez farkında olunmayan sekülerleştirici etkinin kullanıcıları niyetlerinin ötesinde bir noktaya ulaştırabilme potansiyelinin farkına varılmalıdır. Profan sekülerlik ve ortadan kaldırmayı vaad ettiği dindarlık, sosyal medya aracılığıyla ezoterik ve batıni görünümleriyle birbirini besleyen düşman kardeşler izlenimi veriyor. Bu sebeplerle, yaşadığımız meseleleri esasından görebilmek için, mevcut durumu bir sebep olarak değil netice olarak kavrayarak bu sonucu ortaya çıkaran sürece bakılmalıdır. Ayrıca bizi huzursuz eden bu hâlin bir “sapma” olduğunun açığa çıkması için sapmanın nerede başladığına bir atf-ı nazar etmek gerekir.
Son yüz elli yılda olup biten hadiseler, Müslümanların hayatlarında ortaya çıkan “yenilikler” ve “değişiklikler”, bir taraftan bakıldığında itibari bir “mecburiyet”i izhar ederken, başka bir itibarla ıslah edilebilir; bu ıslah üzerinden de Müslümanların hayatları ile dinleri arasında mesafe kapatılabilir. Bu mesafenin kapatılması, bütün insanlığın tecrübesinden istifade ederek olup bitene müdahil olmakla birlikte, bu müdahaleyi Müslümanlar için aşkın pozisyonlarını koruyan Kur’an ve hadislerle irtibat içinde gerçekleştirmeye yönelinmelidir.
Son olarak klasik dilin, dinî isimler olarak zikrettiği ve Müslümanların müslüman olarak yaşamalarında önemli olan Allah, kitap, peygamber, melek, şeytan, cin, kader, ahiret, cennet, cehennem gibi tabirler kadar salat, zekât, savm, helal, haram, kul hakkı gibi ifadelerin bugün kullanımlarında ne gibi sorunlar ortaya çıkmış olduğu sorusu sorulabilir. Bu hususta fark etmemiz gereken nokta ne bu kavramlar ne de buna benzer gaybi meselelerde yeni bir durumun söz konusu olmadığıdır. Allah, peygamber ve melek gibi konularda o gün de bugün olduğu gibi, kimsenin “tecrübî” bilgisi yoktur; kimse ölüp cennete veya cehenneme gitmiş ve sonra dönmüş olmadığı için, bu anlamda tecrübeye dayalı olarak bir şey söyleme konumunda değildir. Bu alanlar “gayb” alanlarıdır. Bugün de konuşan ve bu hususları anlamsız bulan insanlar, bin beş yüz yıl önce yapılan itirazlardan özü itibariyle farklı bir şey söylemiyorlar. Belki aradaki fark; günümüzde yaşayan insanlar, geçmişte yaşayanlara göre kendi amelleri ve onların ortaya çıkardığı sonuçlar tarafından daha önce yaşayanlara nispetle daha fazla kuşatılmış olmalarıdır. Bunlar arasında en önemlisi ve tayin edici olanı, insanın kendi imkânları ile emniyete, huzura ve güvene kavuşabileceğine dair kartezyen yanılgıdır. Bugün artık daha iyi biliyoruz ki, insanın hangi cihetten olursa olsun, kendisini “müstağni” görmesi, haddini aşmasıdır. (T Görgün. 2015)
Hulasa olarak temsilin terk edildiği ve tebliğe (sözel aktarıma) hücum edildiği bu zamanda tebliğinde yeni bir dilde gerçekleşeceğini düşünen dostlarımıza hatırlatalım; bu modern istiğnayı yeniden insanlığın doğasına döndürecek olan dil, kesinlikle müstağnilerin konuştuğu dil olamaz.
https://insicam.net/2022/12/04/cesur-yeni-dunyaya-yeni-din-dili
Yorum gönder