Vezir Nizamülmülk’ün Vefatı Üzerine Bir Değerlendirme -II-

Vezir Nizamülmülk’ün Vefatı Üzerine Bir Değerlendirme -II-

Yazar: Fatma Eşe Ülkümen

Yine öldürülmesi ile ilgili Deylemli bir genç tarafından öldürüldüğü kayıtlara geçmiştir. Fakat bunu neden yaptığı yahut kimin tarafından yaptırıldığına dair bir bilgi mevcut değildir[1]. Bâtıniler bu konuda daha öldürülen marangoz olayına atfen şöyle demişlerdir “O marangozu öldürdü, bizde onu öldürdük[2]. Nizâmü’l-Mülk suikastı, Batıniler tarafından devlet mensubuna karşı düzenlenen ilk suikast olması bakımından dikkate değerdir.

Bir başka rivayet ise, vezir ve sultan arasında bahsedilen tatsızlıklar yaşanınca sultan Tâcülmülk’ü vezir ilan etmiştir. Ardından eski vezirine olan öfkesinden, onu Tacülmülk’ün ellerine bırakmıştır. Tâcülmülk’te sultanın haberi olmadan batıniler ile anlaşmış ve yaşlı vezir Nihavend taraflarında ortadan kaldırılmıştır[3].

 Nizamülmülk’ün ölümüne dair Tâcülmülk açısından değerlendirmeler yapacak olursak O’nun vezirin ölümü olayında, çoğu kaynak Sultan’ın bile isteye vezirinin öldürülmesini istediği yönünde mutabıktır[4]. Çünkü Vezirinin artan mal varlığı, nüfuzu ve hakimiyeti Sultanı korkutmakla birlikte İsfahan’da Osman olayından yaşamış oldukları hadiseler ikisinin de içlerinde esas biriktirmiş oldukları niyetleri gün yüzüne çıkardığı söylenebilir. Bunun yanında Nizamülmülk’ün akrabalarının yapmış olduğu cürüm ve eziyetler artık Nizamülmülk’ün son zamanlarında hayli artmakta ve Sultan’ı sürekli uğraştıran bir suç zincirini kurmaktaydı[5]. Nitekim burada esasen Tâcülmülk’ün kendisi değil de Sultan’ın şahsi isteği göz önünde bulundurulmalıdır. Neticede fiili yapan Tâcülmülk olsa da bunun olmasını sağlayan Sultanın ta kendisidir[6]. Suçu bir başkasına yıkmak sadece vicdanı rahatlatmaya çalışmaktan ve kendini aka çıkarmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.

Sultan’ın böyle bir cinayeti istemesinin bir sebebi de özellikle Melikşah’ın saltanatının son yıllarında Sultan’ın, daha çok güç kullanmak ve sevilmek istediği bir zamanda Nizamülmülk’ün Sultan ile halife arasındaki ilişkilerde dengeleyici ve etkisizleştirici bir unsur olarak ortaya çıkmasıydı[7]. Hatta vezirinin Bağdat’a gittikleri zaman halife konusunda kendine engel ve pürüzler çıkarabileceğini düşünmekteydi. Nitekim onun ölümünün ardından Halife’nin Sultan Melikşah’ın yanında adamı kalmamıştı[8].

Tâcülmülk de burada tamamen suçsuz değildir[9]. O da Sultan kadar Nizamülmülk’ün azledilmesini hatta ölmesini arzu etmiştir. Bu uğurda sürekli Melikşah’a telkinlerde bulunarak her fırsatta Vezirinin yanlışlarını Sultanın kulağına fısıldayıp, Nizamülmülk’e soğumasına neden olmuştur[10]. Ancak Sultan vezirini koruduktan, güvendikten ve destek olduktan sonra, bile isteye kimse onu hemen öldüremezdi[11]. Sultan Melikşah devri, Büyük Selçuklu saltanatının zirvesi olabilecek konumda bir dönem olup çok geniş alanlara yayılım göstermiş ve hakimiyetini cihanın dört bi tarafına yaymıştı. Emrinde milyonlarca asker ve komutan varken devletin Sultan’dan sonra gelen en önemli kişisi olan Vezirin böylesi bir sebeple ölmüş olması manidardır. Genel olarak kaynaklara bakıldığında da Tâcülmülk’ün, Sultan’ın haberi olmadan Bâtınilerle anlaştığı ve nihayetinde Veziri uzaktan işaretiyle yine onlara azmettirildiği ortaya çıkmaktadır[12].

Nitekim vezirin ölümünün hemen ardından Sultan onun akrabalarını, damat ve eşrafını yavaş yavaş tasfiye etmeye başlamış olup ilk olarak divan üyelerine ve makam sahiplerine el atmıştır[13]. Burada da esas yapmak istediğinin Nizamülmülk gibi haşmetli bir vezirin arkasında bırakmış olduğu gulam ve emrindeki binlerce askerin isyan edip devlete baş kaldırmasının önüne geçmek istemesinden kaynaklı olduğunu düşünmekteyiz. Başlardaki vezir taraftarı sözü dinlenen insanlardı. Şayet onlar giderse geride kalan topluluklar onlardan güç alıp ayaklanamazdı. O yüzden hemen yerlerine yenileri atanmıştır. Tâcülmülk vezirlik makamına uygun görülürken, Terken de oğlu Mahmud için Halife’den veliahtlık alma derdine düşmüştür.

Netice itibariyle her ne sebeple öldürülse öldürülsün büyük vezirin ölümü gerek halk gerekse askerler arasında büyük yankı uyandırmıştır. Onun ölümüne ağlayan şairler mersiyeler, kasideler yazmışlardır[14]. Orduda onun nimeti ile beslenen sayısı binleri aşkın muazzam bir insan yığını yas ve infial içinde çalkalanmıştır. Şahne’den ordugâhı ile harekete geçen Sultan Melikşah, bizzat ata binip askerlerin aralarında dolaşarak ve teskin edici hitaplarda bulunarak onları yatıştırabilmiştir[15]. Daha sonra Nizâmülmülk’ün cenazesi, İsfahan’a götürülmüş ve Kerrân (Ahmedâbâd) Mahallesi’nde büyük çayın kenarında, güzel bir yerde yapılan Türbe-i Nizâm’a defnedilmiştir[16].

Vezirin ölümünün ardından bazı şairler ise kendinden önceki vezir Kündürî’nin öldürülmesinde Nizamülmülk parmağı olmasından ötürü aynı akıbete şimdi kendisinin de düştüğünü ifade ederek şöyle demişlerdir; “Yolda, arkadaşları için kuyu kazan bizzat kendi kuyuya düşer[17].

Sultan’ın Bağdat’a ulaştığı 18 Ramazan pazar günü (22 Ekim 1092 Cuma), Bağdat’ta görevli Amidüddevle Humartekin Divan’da üç gün süreyle bir taziye düzenlemiş olup çeşitli sınıflardan insanlar gelip bu taziyette bulunmuştur. Ardından çarşamba günü, Halifeden de Nizamülmülk için bir tevki çıkarılmıştır[18].

Tüm bu siyasi hamleler bir yana Nizamülmülk halk ve efradı tarafından çok sevilen, hürmet gösterilen bir şahıs olup daima kendisinden sonraki insanlar tarafından da hayr ile yad edilmiştir. Nitekim Selçuklu devletine yapmış olduğu hizmetler bir yana üç Selçuklu sultanlarına da vezirlik ve atabeylik yaparak onların daha güzel yerlere gelmesini sağlamış, Selçuklu ülkesini genişletmiş ve her daim hizmet etmiştir[19].

[1] Batınilerin, Nizamülmülk’ü öldürebilecekleri başka herhangi bir zaman dilimi bulamadıkları için bıyıkları yeni terlemiş genç Deylemli bir daîyi dilenci kıyafetine sokarak Nizamülmülk’e sıkıntısını arz edeceği esnada üzerine hücum ettirdikleri de ifade edilmiştir. El-Hüseyni, Ahbar üd-Devlet is-Selçukiyye, s.46; Burada onu öldüren kişinin Melikşah’ın kölelerinden biri olduğu da belirtir. Özaydın, a.g.e., s.9.

[2]İbnü’l Esir, el-Kâmil, s.258; haber Hasan Sabbah’ın kulağına ulaşınca “Bu şeytanın öldürülmesi ilk saadettir” demiştir. Mirhand, Ravzatü’s-Safâ, s.150.

[3] Bu görüş doğru değildir nitekim Tâcülmülk’ün resmi olarak vezir ilan edilmesi Melikşah’ın ölümünden sonradır.; Pınar Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtıniler ile Yapılan Mücadele, İÜSBE Yayımlanmamış YL Tezi, İstanbul 2008, s.35; Şebânkâreyî, Mecmau’l Ensâb, s. 105; nitekim bu konuda görüşü destekler bir rivayet vardır; vezirin köleleri “Efendimiz Nizamülmülk kesinlikle Tacülmülk’ün emri ile öldürüldü. Çünkü o batıniydi ve batınilere emretti onlar da onu öldürdüler” demişlerdir. İbn Adîm, Buğyetü’t-Taleb, s.62.

[4] İbn Cevzî bu konuda; “Sultan vezirinin ömrünün uzamasından usandığı için ona düşmanlarını musallat etti ve ölümüne rıza gösterdi”.  İbn Cevzî, El-Muntazam, s.167; Mahmut Recep Keleş, Orta Çağ Kültür Kaynağı Olarak İbn Hallikân’ın ve Vefeyâtü’l-A’yân Adlı Eseri, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Ana Bilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2015, s.196.

[5] Mansurnoor, a.g.m., s.1218.

[6] İbn Cevzî, el-Muntazam, s.163; bu konuda kaynaklarda aksini iddia eden şöyle bir rivayette bulunmaktadır; Melikşah bu olaya çok üzülmüş olup Nizamülmülk’ün ölümünün ardından bir süre geçip Melikşah yaşlı vezirinin kıymetini anlayınca pişman olup katillerin bulunup cezalandırılmasını istemiştir. Yine bir başka Rivayette ise suikastın ardından Nizamülmülk hemen ölmemiş ve yaralanmıştır. Melikşah, olaylardan dolayı hiddetlenen karargâhındaki askerlerini yatıştırıp, onun ziyaretine gider. O sırada kendisine yapılan bu suikastın sultanın emriyle yapıldığına inanan vezirin, “Ey âlemin sultam babanın ve senin devlet işlerini yürütmekten dolayı yaşlandım. Beni vezirlikten uzaklaştırsaydın da bana bu suikastın yapılmasını emretmeseydin” şeklindeki sözlerine karşılık Sultan Melikşah kolunda taşıdığı Kur’an-ı Kerim’i çıkarıpböyle bir emri asla vermediğini ve bundan asla haberdar olmadığı hususunda ant içer ve “Ben böyle bir teşebbüse nasıl razı olur ve reva görürüm. Oysaki sen benim devletimin bereketisin ve babam yerindesin” şeklinde cevap verir. Nizâmü’l-Mülk öldürülmeden önce bir gün, iftar sırasında salihlerden birinin onun yanına gelerek; “Dün gece rüyamda Tanrı elçisinin, Tanrı’nın salât ve selâmı üzerinde olsun, gelip seni götürdüğünü ve ben de onun arkasında gidince üzerine bana; ‘Ey insan geri dön, ben Nizâmü’l-Mülk’ü istiyorum.” dediği rivayet edilmiştir. Bk. Bundârî, Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi, s.63; Reşidüddin, Camiu’t-Tevârih, s.92; İbn Adîm, Buğyetü’t-Taleb, s.57 Atıcı, a.g.e., s. 239-240; Akkuş, a.g.m., s. 174.

[7] Mansurnoor, a.g.m., s.1218.

[8] İbn Cevzî, el-Muntazam, s. 153.

[9] Bazı kaynaklar; “Tâcülmülk karısıyla yatağa girip yatakta yatınca kadar Sultan’ın yanından hiç ayrılmaz ve ondan da hiçbir şekilde korkup çekilmezdi. Tâcülmülk, ak saçlı, güzel, beyaz kaşlı bir adamdır.” İbn Adîm, Buğyetü’t-Taleb, s.62; bu gibi aksi iddialar öne sürseler de bu durum onu aklayamaz.

[10] Dönemin en yakın tarihçilerinden biri de Kâtip el-İsfahanî olup Tâcülmülk’ün bu faaliyetlerini yakından gözlemlemiş ve anlatmıştır. bk. Akkuş, a.g.m., s. 174.

[11] Şebânkâreyî, Mecmau’l Ensâb, s. 105.

[12] Reşidüddin, Camiu’t-Tevârih, s.92; İbn Kesir, el-Bidâye, s.5825.

[13] Bunlara örnek olarak, müstevfi Şerefülmülk Ebu Sad’ın yerine Mecdülmülk Ebu’l-Fadl el-Kummî’yi; Ârız Kemaleddin(devle) Ebu’r-Rıza yerine Sedidülmülk Ebu’l Meâlî’yi; Nizamülmülk’ün yerine ise Tâcülmülk’ü tayin etmiştir. Hatta şairlerden Rey’li Ebu Tâhir-i Hâtun ve Ebu’l-Meâlî Nahhâs Melikşah’ı çok ağır hicvetmiş ve şöyle demişlerdir; “Ebü’l-Ganâim, Ebu’l-Fadl ile Ebu ‘i-Meâlî yüzünden memleketin nebatları diken oldu. Nizâm, Kemâl ve Şeref’den doyup bıktı isen, gör bakalım, senin Tâc, Mecd ve Sedîd’inden ne çıkacak?”. Bk. Ravendi, Rahâtü’s-Sudûr s.133; Keleş, a.g.t., s.100.

[14] Buna örnek olarak Şiblüddevle Ebü’l-Heycâ’nın mersiyesi en önemlisidir; “Nizâmü’l-Mülk Allah’ın şerefli olarak yarattığı kıymetli bir inci idi. Yüceldi, zaman onun kıymetini bilmedi de Allah hamiyeti ile onu kabuğuna iade etti”. Bk. İbn Kesir, el-Bidâye, s.5825; İbnu’l-Esir, el -Kâmil, s.178

[15] Melikşah, Nizamülmülk’ün katlinin ardından kendi üzerindeki şüpheleri gidermek için Müeyyedülmülk’e “tâziyetnâme” niteliğinde bir mektup yazmıştır. Osman G. Özgüdenli, Selçuklular, C.I, Ankara 2015, s.189; yazılan mektup olaylarda Sultan’ın da parmağının olabileceğini gösteren bir başka delildir.

[16] Atıcı, a.g.e., s. 240-241; Özgüdenli, a.g.e., s.188; Kafesoğlu, a.g.e., s.184-185

[17] Ravendi, Rahâtü’s-Sudûr s.130; bu konuda bir başka rivayet ise şöyledir; Kündûrî’yi cellat öldürmeye geldiğinde O, Cellada Nizamülmülk’e iletmesi için şunları söyler; “Vezir Nizamülmülk’e şunları söyle; ne kadar kötü bir iş yaptın. Böyle yapmakla Türklere vezirleri ve divan sahiplerini öldürtmeyi öğrettin. Kim başkası için kuyu kazarsa oraya kendisi düşer, kim yeni bir adet ortaya çıkarırsa o adetin ve Kıyamet gününe dek adete uyanların günahı onun üzerine yüklenir”. İbn Adîm, Buğyetü’t-Taleb, s.57.

[18] İbn Cevzî, el -Muntazam, s.163; Tevki, sözlükte “toprağa düşmek, tesir ve icra etmek” manasına gelir. Istılahta ise, Nizamülmülk’ün öldüğünü bildiren belge diyebiliriz. Erdoğan Merçil, “Tevkī” mad., DİA, C.41, Ankara 2012, s.35.

[19] Ebu’l-Vefâ b. Ukayl, Nizâmü’l-Mülk’ün özellikleri hakkında şunları söylemektedir: “Kendisinden sonra insanlar, âdeta ölmüş bir duruma geldi, bilim sahipleri ve yoksullar, rızkları kesildiği için hayatlarını yitirdiler. Fakat makam sahipleri ve zenginler ise servetleri sayesinde yoksullardan ayrı bir dünyada yaşıyorlardı sanki. Ancak ihtiyaçlar ortaya çıkıp alışmış oldukları hayat tarzından geri kalınca sıkıntıya katlanamama gibi kusurları ortaya çıktı. Bunların bazıları servetlerini başkasından esirgedikleri için yaşarken ölü gibidir; bazıları da kötülenip kınandıkları için yine yaşarken ölü gibidir. Fakat Nizâmü’l-Mülk, insanların kendi dönemini övmeleri sayesinde ölümünden sonra dahi yaşamaktadır. Kendisine şehitlik nasip oldu. O, bilim ehlini dünyada nasıl himaye edip gözettiyse Allah da öbür âlemde onu koruyup gözetsin. O, Allah’ın Müslümanlara olan bir nimetiydi, fakat değerini bilmeyip onu harcadılar”. Kesik, a.g.m., s.74.

Yorum gönder