Yaşam Yükünden Adil Tasarrufa

Yaşam Yükünden Adil Tasarrufa

Yazar: Mustafa Eser

İstihdamın yerli yerinde olması, hak’tır. Hak, Allah’ın isimlerindendir. O halde en kâmil istihdam Allah’ınkidir. Kişi Allah’ın kendine çizdiği rotaya, kendine verdiği payeye, kendini istihdam ettiği makama rıza gösterdiği ölçüde kul olur. 

“Ma’lum olsun ki âdem iki şeye maliktir ki o iki şey onu maksûda ve murâda eriştirir: Birincisi akıl, ikincisi ameldir. Aklın vücûdunda mecburdur ve amelin işlenmesinde muhtardır. Böyle olunca cebr ve kader âdemin iki kanadıdır ve âdem bu iki kanat ile maksuda ve murada erişir. Ve eğer iki kanat olmaz veya bu iki kanattan birisi bulunmazsa asla maksuda ve murada erişemez.”

Azîzüddin Nesefî

Esas olan, mevcutta bulunanları en etkili ve faydalı hale getirebilmek değil midir? İrkmek ve dosyalamaktan imtina edip elde edilenin hakkaniyetle tasarrufundan bahsediyorum. İnsan hayatı boyunca pek çok dosyayı donanımına dâhil ediyor. Bu girdilerin dağınıklığı ve nerede istihdam edileceğine dair netliğin olmaması, alet çantasındaki edevat misali tek tek elbette kıymetli olan ama bir akıl ve irade tarafından kullanılmadığında, onları, pek de çözüm üretemeyen yığına dönüştürüyor. Hatta belki de yaşam yüküne… O halde muvaffakiyet, mevcut olanı bihakkın; yerli yerinde tutabilmekte ve olmaya yeterli derecede müdahil etmekte diyebiliriz.

İnsanın eylediklerinde bir tasarrufu yani tercihi varsa o şey amel olur. Bu amelden kişi mesuldür. Hesabını vermek zorundadır. Hem bu dünyada hem de ukbada. Mesuliyet yani hesap verebilme, hem övünç hem de yerilme hakkını doğurur. Zira elinde olmayanla övünç ya da yerilme hali asabiyedir. Salihat da hasenat da tesadüfen olamaz. Bize değer katacak ameliye, irademiz ile tercih ettiğimiz ve eylemek için bilinçli bir şekilde kastettiklerimizdir. Heybemize aldıklarımızın her biri kıymetlidir elbette. Bu kıymetlerin nerede, nasıl ve ne kadar kullanılacakları da en az kendileri kadar kıymetlidir. Bu kıymetler ancak nizamiliği ve yerli yerinde oluşu ile marufa destek olabilirler.

Salihat ve hasenat için söylediğimizi seyyiat için söyleyemiyoruz. Tesadüfen ya da niyetsizce gerçekleşen, kötülük olabilir, olur. Kötülüğe dâhil edilir; çünkü gaflet, atalet ve cehalet kötülüğün zemini olmaya münasiptirler. Ben bir şey yapmadım, elimde olmayan nedenlerle bu kötülük oluştu, diyenlere verilecek cevap şudur; “Evet, hiçbir şey yapmadın. Bir şey yapmamak kötülüktür. Yapabileceğin bir şey mutlaka vardı ve sen onu yapman gerekirken yapmamayı tercih ettin.” Heybemizdeki varların bir tertip ile tertiplenmemesi de kötülüğün bir başka gizli ve tahrif edici gücü yüksek şeklidir. Tahrif ediciliği yüksektir çünkü her bir niteliğin varlığı hem taşıyıcı kişiyi hem de buna şahit olan yoldaşı yanıltıcı bir güvene sürükleyip tedbir alınmasını engeller. Tedbirsizlik hali de gafletin bir vechesidir ve kötülüğün mayalanmasına en müsait zemini oluşturur.

İstihdam, neyi, nereye, ne kadar, ne zaman, nasıl ve kim sorularının cevabına denir. Bu sorulara doğru cevap ve amel üretmek marufun egemenliğine verilebilecek en büyük destektir. Cevap da amel de nasıl zuhur eder? Zannediyorum bunun tek yolu, çaba ve emektir.

Bir başka deyişle, salih amel ve bize değer katacak her türlü seyir ve netice ancak donanımımızdaki kabiliyetleri yerinde ve zamanında kullanmakla mümkündür. Hakikatin; doğru olanın ve doğruluğun hakkıyla tertiplenmesiyle ikame olacağını biliriz. Mesela en yüzeysel haliyle bir gerçeklik, doğru kişi tarafından, doğru kişiye, doğru zamanda, doğru zeminde ve en önemlisi doğru bir usulle temas ettiğinde hakikat olur. Bu kompozisyon çoğu zaman oluşmayabilir. Hakikatin müstakil ve mutlak varlığının yansıması olan kişideki tecellisi bu kompozisyonla mümkün olur. Burada marifet, bu ahenkli nizamı tertip edebilmededir. Marifet için doğru kişi olma cehdine kulluk hali denilebilir. Bu makamlardan bir makamdır ve en makbul olanıdır belki de.

İstihdamın yerli yerinde olması, hak’tır. Hak, Allah’ın isimlerindendir. O halde en kâmil istihdam Allah’ınkidir. Kişi Allah’ın kendine çizdiği rotaya, kendine verdiği payeye, kendini istihdam ettiği makama rıza gösterdiği ölçüde kul olur. Varlık katmanındaki yerine razı olmalı; ne hakkını yedirmeli ne de haddini aşmalıdır. İstihdamın ömrün içindeki tezahürü, yani Allah’ın sizi konumlandırdığı yer, sizin ellerinizle yaptıklarınızın neticesidir bir de. Yine kişinin iradesi ile tercihleri ana amildir. Devredilemez, boş verilemez ve beslenmesi ihmal edilemez olan İrade. Aynı şekilde eşyanın istihdamı da el-Hak olan Allah’ın tasarrufundadır. Kendi istihdamı için razılık makamı eşyanın istihdamında da korunmalıdır. Yoksa kulluğa halel gelecek ve kulluk kalitesi bozulacak ve lezzeti kaybolacaktır. Lezzet, tatmin için elzemdir. Lezzet alamayanlar razı olma makamında olup olmadıklarına bakmalıdırlar.

Donanımların ahenginin sağlanması ve bu ahengin sürdürülebilir olması için ömürlük, titiz bir uğraşı gerekir. Daimi teyakkuz ve elbette elde olmayanlar karşısında teslimiyet… Buradaki teslimiyet eylemenin en zor olanıdır. Durman gereken yerde durabilmen seni çok zorlayacak ama bir o kadar da derinleştirecek bir bilgeliktir.

Olandaki hayra itimat etmek ve nazar ile basireti keskinleştirmek… Allah’ın mutlak fail olduğuna azami hürmet etmek… Ne mübarek haller! İşte bu hallerle hallenenler; düşünce kalkabilir, kirlenince yıkanabilir, her bir durumu büyümeye ve kulluğa bir sebep görebilirler. Her bir yetisini ve yetisini elde etmesine sebep olan olay ve olguları hayra dâhil edebilen idraki ayna misali berrak olanlara selam olsun!

Yorum gönder